Fecir | Konular | Kitaplar

3- Fiilde Tevhid

3



3- Fiilde Tevhid:
 
Allah'ın yaratmasına, bir şeyi
yokluktan varlığa çıkarmasına O'nun fiili denir. Yaratma yalnızca Allah'a
aittir. Çevremizde ve evrende gördüğümüz bütün olaylar ve oluşumlar, Allah'ın
yarattığı sebeplere bağlı olarak meydana gelmektedir. Asıl yaratıcı Allah'tır.
Âlemi, âlemin içindeki her şeyi, insanı ve insanla ilgili her şeyi yaratan
O'dur. O'nun bu yaratmasında bir ortağı, bir yardımcısı veya bunlara benzer bir
şeyi yoktur. Var eden de O'dur, öldüren de O'dur, varlığın devamını yaratan da
O'dur.
Fiilde Tevhid, Allah'ın tek
yaratıcı olmasına inanmadır, yaratma ve var etme sıfatını başka ilâhlara
vermemektir. O'nun yaratmada bir yardımcısı olmadığı  gibi, alete, araca, zamana
da ihtiyacı yoktur.
"Bir şeyi dilediği zaman,
O'nun emri, ona yalnızca ‘ol' demesidir; o da hemen oluverir." (Yâsin:
36/82).
Tevhid, Allah'ı
‘ulûhiyyette-ilâhlıkta' ve ‘rubûbiyyette-rablikte' tek ve bir bilmenin
ifadesidir. Allah (cc) hem yaratıcı olarak tek ilâhtır, hem de evreni ve
içindekileri yaratan, düzenleyen, idare eden ve insanlar için hükümler koyan bir
Rabdir.
Kimileri ‘Allah vardır ve
yücedir' derler ama, O'na bir takım şeyleri eş tutarlar. Bazı şeyleri Allah (cc)
gibi düşünürler. Veya Allah'a ait sıfatları onlara verirler. Onların tıpkı Allah
gibi saygı duyulacak, emirlerine itaat edilecek, önlerinde boyun eğilecek yüce
varlıklar olduğunu düşünürler. Ya da ‘Allah büyüktür' dedikleri halde
hayatlarına ilişkin temel hükümleri bir başka makamdan alırlar. Allah'ın koyduğu
helâl ve haram hükümlerini kabul etmezler, onların yerine
‘tâğutların'hükümlerini benimserler. Bu gibi kimseler Tevhid'e iman etmemiş
sayılır. Çünkü Hz. Allah, hem eşi ve benzeri olmayan tek ilâhtır, hem de tek
Rabb'dir. Tek Rabb olmanın anlamı, yaratan, şekil verip terbiye eden, yöneten,
tek sahib ve hüküm koyucu demektir. Ilâhlığı Allah'a yakıştırıp ta rabb'liği
başkalarına tanıyanlar Tevhid'i bilmeyenlerdir. Böyle yapanlar ‘şirk' koşup
müşrik olanlardır.
Kur'an'ın ifadesi açık olmasına
rağmen, Allah'ın hükümlerine zıt olacak şekilde, onları beğenmeyerek, ‘bana
göre, bize göre, bizim sistemimize göre, çağımıza göre, falanca atamızın
ilkesine göre, falanca ilim adamına ve efendiye göre' gibi ölçüler Tevhid'e
uymaz. Böyle bir inanca sahip olanlar, Allah'ın Rabliğini tanımayanlardır.

"…Dikkat edin, hükmün tamamı
O'nundur…" (En'âm: 6/62).
Burada söz
konusu edilen nokta, Allah'ın ölçülerine rağmen, sırf onların yerine geçmesi
için hüküm koymak ve Allah'ın dininin yerine başka dinler uydurmak mantığıdır.
Bu Tevhid'e aykırıdır.
Tevbe Sûresinin
otuzbirinci âyetini ve bu âyetle ilgili Peygamberimizin Adiyy b. Hatem'e
cevabını hatırlayalım: Âyet, bazılarının din adamlarını, hahamlarını ve Hz.
İsa'yı Rabb edindiklerini, yani onlara kulluk yaptıklarını söylüyor. Adiyy b.
Hatem, onların bu gibilere kulluk yapmadıklarını söyleyince, Peygamberimiz, işin
mantığını çarpıcı bir şekilde izah etti: Halk, onların helâl ve haram ölçülerini
kabul ediyorsa, bunun anlamı onları Rabb haline getirmektir.[1]

Öyleyse, Tevhid'e inanan bütün
mü'minler, bu inanmanın gereğine uymak zorundadırlar. Allah'ı hem ilâhlıkta tek
ve bir, hem de Rabb olmada tek ve bir bilecekler. O'nun emrinin, O'nun hükmünün,
O'nun büyüklüğünün üzerine hiç bir şey koymayacaklar. O'nu zatında,
sıfatlarında, fiillerinde ‘ehad-tek' olarak tanıyacaklar. Bazılarının  yaptığı
gibi gökleri Allah'a, yeryüzünü de insanlara bırakmak Tevhid değildir. Yani
onlara göre Allah, yer ve gökleri yarattı ve yönetmektedir. Tamam bu doğrudur,
‘O Allah, gökleri yönetmeye devam etsin, canlıların rızkını versin, sıkışanların
da yardımına koşsun, ama yeryüzüne, toplumların ve devletlerin yönetimine
karışmasın. Toplumlara  ve insanlara ait hükümleri biz O'ndan daha iyi biliriz'
şeklinde düşünürler ve inanırlar. İşte bu mantık ‘şirk' mantığıdır, tâğutluktur.

Dikkat edilirse, İslâm gelmeden
önce câhiliye insanları ‘Allah yoktur' demiyorlardı. Allah'ın var olduğuna
inanıyorlardı ama O'na putları ortak koşuyorlardı ve O'nun insanlar hakkında
koyduğu hükümleri tanımıyorlardı, ya da O'nun adına kendileri hüküm 
koyuyorlardı.

[2] 




 



[1]
nak. Muh. Ibni Kesir, 2/137.
Tirmizí, nak. Elmalı, 4 /317.




[2]
Hüseyin K. Ece, İslâm'ın Temel Kavramları, Beyan Yayınları: 721-722.