Fecir | Konular | Kitaplar

İbâdet

İbâdet



İbâdet:   
 
"Ben insanları ve cinleri,
ancak Bana ibadet etsinler diye yarattım."  (Zâriyât: 51/56)
Sahâbeden Muaz b. Cebel
anlatıyor: Bir gün Rasûlullah bana,
"Ey Muaz! Allah'ın, kulları
üzerindeki hakkı nedir?" diye sordu. Ben;
"Allah ve Rasûlü daha iyi
bilir" dedim. Rasûlullah:
"Allah'ın kulları üzerindeki
hakkı, kulların O'na ibâdet edip, başka hiçbir şeyi şirk/ortak koşmamalarıdır."
buyurdu.[1]

İbâdet kelimesinin lügat
mânâsı; itaat etmek, boyun eğmek, tevâzu göstermek, bağlanmak ve hizmet
etmektir.   
İslâmî ıstılahta ibâdet:
Yapılması sevap olan, Allah'a yakınlık ifâde eden, yalnız O'nun emirlerini
yerine getirmiş olmak ve rızâsını kazanmak niyetiyle yerine getirilen her türlü
harekete ibâdet denir. Kısaca ibâdet, Allah'ın râzı olduğu her  söz ve fiile
verilen isimdir. İbâdet, Kur'ân-ı Kerim'de hiç bir zaman sadece namaz kılmak,
oruç tutmak, haccetmek mânâlarında kullanılmamıştır. İbâdet dinin tamamıdır. Din
ise hayatın programını çizer, insanların yaşam tarzını belirler. Yemek yemek,
devlet kurmak, ahlâk, evlilik, hukuk, mâlî işler... kısaca hayatın tamamı
dindir, dinin tamamı da ibâdettir.
İbâdet 5 anlama gelmektedir.
Bunlar: 
1) Kul olmak, kulluk
etmek.
2) Boyun eğmek, itaat
etmek.
3) İlâh tanımak 
(otorite tanımak, hükmüne teslim olmak ).
4) Herhangi birine ya da
bir şeye bağlanmak.
5) Yönelmek, meyletmek.
Herhangi bir davranışın Allah'a
ibâdet olabilmesi için üç şart vardır:
a) Meşrûiyet:
Yapılan amelin Allah'ın müsaade ettiği veya emrettiği bir şey olması.
b) Usûl-Metod: Allah'ın
emrettiği ve Rasûlullah'ın yaptığı şekilde yapmak..
c) Niyet/kasd: Allah
rızâsı için yapmak; başka bir çıkar veya riyâ gibi sebeplerle yapmamak.
İbâdet kelimesinin  ifâde
ettiği esas mânâ; kişinin yüksek güç, kuvvet ve iktidar sahibi  birine karşı
itaat etmesi, kendi hürriyet ve bağımsızlığından ferâgat etmesi, onun karşısında
her türlü mukavemet ve isyanı terk etmesi ve tam bir bağlılıkla isteyerek ona
boyun eğmesidir.
İbâdet etmek, insanın
fıtratındaki/yaratılışındaki gâyenin gereğidir. Allah Teâlâ insanları ve
cinleri, ancak kendisine ibâdet etsinler diye yaratmıştır.[2]
Bu yüzden ibâdet etmek, insan için kesin bir ihtiyaçtır. İnsan ruhu yalnız
Allah'a ibâdet ederek, yani sadece O'na kul olarak, O'na itaat ederek, hayatını
O'nun rızâsına uygun olarak ve O'nun Rasûlünü örnek alarak huzura kavuşur.[3]
Aksi halde insan maddî yönden ne kadar yüksek seviyede olursa olsun, Allah'a
ibâdet etmediği müddetçe asla gerçek mutluluğu bulamayacaktır.     
Kur'an-ı Kerim'de birçok
âyette, insanlara Allah'a ibâdet etmeleri emredilir:
"Göklerin ve yerin gaybı
Allah'ındır. Her iş O'na döndürülür. Öyle ise O'na ibâdet et, O'na güvenip
dayan."  (Hûd: 11/123)
"Sana ölüm gelinceye kadar
Rabbine ibâdet et." (Hicr: 15/99)
"Şüphe yok ki Allah, benim
de Rabbim, sizin de Rabbiniz. Öyle ise O'na kulluk/ibâdet edin. İşte doğru yol
budur."  (Âl-i İmrân: 3/51).
Bütün peygamberler, insanları
Allah'a ibâdete çağırmışlardır. Bu husus Kur'an-ı Kerim'de şöyle belirtilir:
"Andolsun ki, biz her ümmete
Allah'a ibâdet edin ve tâğuttan kaçının diye bir peygamber gönderdik."  (Nahl:
16/36)                                        
İbâdet, sevgi ve boyun eğme
mânâlarını birden içerir. Yani Allah'a ibâdet, Allah'ı son derece sevmekle
birlikte nihâî derecede O'na boyun eğip saygı duymaktır. İbâdetin gerçekleşmesi
için  kulun, Allah'ı her şeyden çok sevmesi ve O'nu her şeyden büyük tanıyıp
âzamî derecede saygı duyması gerekir. Müslüman, korku ile ümit arasında
olmalıdır. Fakat bu korku, bir canavardan veya diktatörden duyulan korku gibi
değildir. Müslümanın korkusu Allah'ın sevgisini kaybetme korkusudur.
İbâdet, Allah ve Rasûlünün
emrettiği şekilde yapılır. Diğer her şeyde olduğu gibi ibâdetin nasıl yapılacağı
hususunda da müslüman, Kur'an ve sünnete mürâcaat eder. İbâdet, insanın kendi
nefsi ve kalbini temizlemesi, Allah'ın rızâsını kazanması için en güzel bir
vâsıta ve İlâhî bir vesiledir. İbâdet müslümanın imanını kuvvetlendirir, Allah'a
yaklaştırır. Tabii ki, ibâdetin bilinçli, Allah'ın istediği ve Peygamberimiz'in
uyguladığı gibi olması lâzımdır. Yoksa ibâdet insana bir fayda sağlamaz.
Örneğin; Allah Teâlâ Ankebût: 29/45. âyetinde, "namaz kişiyi bütün
kötülüklerden alıkoyar." buyuruyor. Halbuki, bugün pekçok müslüman namaz
kıldığı halde birçok günahı, hatta kebîre/büyük günah işleyebiliyor. Elbette ki,
bu durum, onların namazlarının Allah katında kabul görmediğinin göstergesidir.
     
İnsanların dünya ve âhiret
saâdetine ulaşabilmesi için ibadetlerini, Allah'ın istediği şekilde yapmaları
gerekir. Fâtiha sûresinde "biz yalnız Sana ibâdet eder ve yalnız Senden
yardım dileriz." (Fâtiha: 1/5) âyetinde ibâdet, "yardım dileme"den önce
gelmiştir. Bunun mânâsı, bir şeyi elde etmeyi istemeden önce, onu bize
kazandıracak vesilelere başvurmamız demektir. Önce sebepler yapılmalı; sonra
sonuç Allah'ın izniyle elde edilecektir. Müslümanların yapması gereken de budur.
Müslümanlar öncelikle Allah'a en güzel şekilde ibâdet etmeli, yani hayatını
Allah'ın râzı olacağı şekilde, Peygamberi örnek alarak yaşamalıdırlar. Ancak,
bundan sonra kudreti sonsuz olan Allah müslümanlara yardım edecek ve onları
yüceltecektir. Çünkü, Kur'ân-ı Kerim'de buyurulduğu gibi izzet Allah'ın,
Rasûlünün ve müslümanlarındır.[4]

İbâdette ihsân/güzellik
olmalıdır. İhsân kavramını Peygamberimiz şöyle açıklar: "İhsân, Allah'ı
görüyor gibi Allah'a ibâdet etmendir.  Sen O'nu görmesen de muhakkak ki O seni
görüyor."[5]   

İbadet yalnız Allah'a
edilmelidir. Ma'bud  (ibadet edilen) yalnız Allah olmalıdır. Elbette ki ibadeti
yalnız namaz, oruç, zekat v.s. gibi fiillerden ibaret görmemeliyiz. Bu fiiller
ibadetin bir kısmıdır; tamamı değildir. Önceden de belirttiğimiz gibi ibadet,
hayatın tamamını içine alan bir kavramdır. İbadetin sadece Allah için yapılması
gerektiği hususu üzerinde Kur'an-ı Kerim hassasiyetle durmaktadır:
"O  (Allah)  yalnız
kendisine ibadet etmenizi emretmiştir. İşte dosdoğru din budur."  (Yusuf:
12/40)
"Ey Adem oğulları, şeytana
ibadet etmeyin diye size emir vermedim mi? Çünkü o, sizin için apaçık bir
düşmandır."  (Yâsin: 36/60)
"De ki, bunca delilden
sonra, bana Allah'tan başkasına ibadet etmemi mi emrediyorsunuz, Ey cahiller?
Bilâkis Allah'a ibadet eden ve şükredenlerden olun." (Zümer: 39/64-66)
"Artık kim Rabbine kavuşmayı
ümit ediyorsa güzel bir amel işlesin ve Rabbine ibâette  hiçbir kimseyi ve
hiçbir şeyi ortak tutmasın."  (Kehf: 18/110)
"De ki: Ey kâfirler, ben
sizin ibâdet ettiklerinize ibâdet etmem...."  (Kâfirûn:
109/1-6)                   
Bu âyetlerde açıkça görüldüğü
gibi Allah, ibâdetin sadece kendisine yapılmasını emrediyor. İster içimizde ve
ister dışımızda olsun bizi kendisine râm eyleyen, itaatkâr kılan, bizim
bedenimizi ve rûhumuzu kendi kudretine göre yönlendiren, bizim enerjimizi kendi
istediği yöne sevkeden, yani bizi teslim alan her "güç", bizi kendisine kul
yapmış demek olur. Oysa Rabbimiz, bizim ulûhiyet, rubûbiyet ve ubûdiyeti
yalnızca kendisine tahsis etmemizi ve bu noktada bütün sahte ilâh ve rableri
reddetmemizi istiyor.[6]

 



[1]
Buhâri, Müslim.



[2]
Bkz. Zâriyât: 51/56.



[3]
Bkz. Ra'd: 13/28.



[4]
Münâfıkun: 63/8.



[5]
Buhârî, İman 37; Müslim, İman 1, hadis no: 8; Tirmizî, İman 14; Ebû Dâvud,
Sünnet 16; İbn Mâce, Mukaddime 9; Nesâî, İman 6.



[6]
Ahmet Kalkan, Kur'an Kavram Tefsiri.