Fecir | Konular | Kitaplar

Muvahhid Olan Kimse Galiptir

Muvahhid Olan Kimse Galiptir

Muvahhid Olan
Kimse Galiptir

Muvahhid olup
avamdan olan bir kimse bu müşrik alimlerden bin kişiyi dahi yenik düşürür.
Nitekim yüce Allah şöyle buyurmaktadır:

"Muhakkak bizim
ordumuz elbette onlar galib olanlardır."
(es-Saffat, 37/173)

Müellif şöyle
demektedir: Avamdan olan muvahhid bir kimse bu müşriklerden bin tane alimi dahi
yenik düşürür. Buna delil olarak da yüce Allah'ın: "Muhakkak bizim ordumuz,
elbette onlar galib olanlardır." buyruğunu göstermektedir.

Avamdan olan
muvahhid kimse tevhidi üç türüyle yani uluhiyet, rububiyet, isim ve sıfatları
ile ikrar edip, kabul eden kimse demektir. Böyle bir kimse müşriklerin bin tane
alimini dahi yenik düşürür. Çünkü bu müşriklerin alimleri de yüce Allah'ı eksik
bir şekilde tevhid ederler. Çünkü onlar sadece rububiyetiyle Allah'ı tevhid
ederler. Bu ise eksik bir tevhiddir. Gerçekte ise tevhid değildir. Buna delil de
Peygamber sallallahü aleyhi vesellem'in bu şekliyle Allah'ı tevhid eden
müşriklerle savaşmış olmalarıdır. Bu tevhidlerinin kendilerine bir faydası
olmadı, bu tevhid sebebiyle canları ve malları korunmadı. Avamdan olan muvahhid
bir kimse ise tevhidi üç türüyle yani rububiyet, uluhiyet ve isim sıfatlarıyla
ikrar ve kabul etmektedir. Böylelikle avamdan olan bu şahıs bunlardan daha
hayırlı olmaktadır.

Delil ile ve bu
delili açıklamaları ile galib gelenler Allah'ın ordusudur. Tıpkı kılıç ve
mızrakla da galib gelenlerin onlar oluşu gibi.

Müellif Allah'ın
ordusu olan, Allah'ın ve Rasûlünün dinine yardımcı olan mümin kullarının
insanlara karşı şu iki husus ile cihad ettiklerine işaret etmektedir:

1- Delil ve
açıklama:
Bu müslümanlara açıkça düşmanlıklarını ortaya koymayan münafıklara karşıdır.
Bunlarla delil ve açıklama yönüyle cihad edilir.

2- Kendileriyle
kılıç ve mızrakla savaşılanlar:
Bunlarla açıktan açığa düşmanlıklarını ortaya koyan kimselerdir. Bunlar
küfürlerini açıkça ortaya koyan katıksız kâfir kimselerdir. Gerek bu husus,
gerekse de bundan önceki husus ile ilgili olarak da yüce Allah şöyle
buyurmaktadır:

"Ey peygamber!
Kâfirlerle ve münafıklarla cihad et ve onlara karşı sert davran. Varacakları
yerleri cehennemdir onların, o ne kötü dönüş yeridir."
(et-Tevbe, 9/73 ve et-Tahrim, 66/9)

Küfürlerini açıkça
ilan eden katıksız kâfirlere karşı önce delil ve açıklama yoluyla cihad edilir.
İkinci olarak da onlarla kılıç ve mızrakla savaşılır. Onlara karşı delil ortaya
konulmadıkça kılıç ve mızrakla onlarla savaşılmaz.

Müslüman ümmetine
düşen görev İslama karşı yöneltilen herbir silaha uygun şekliyle karşılık
vermektir. Düşünce ve sözle İslama karşı savaş açanlara tutturdukları yolun
batıl olduğunun şer'î delillere ek olarak aklî ve mantıki delillerle de
çürütülmesi gerekmektedir. Ekonomik yönden İslama karşı savaş açan kimselere
karşı da gerekli savunmanın yapılması hatta imkan olduğu takdirde kendisiyle
İslama karşı savaş verdikleri şeylerin bir benzeriyle onlara hücum edilmesi
gerekir. Silah kullanarak İslam ile savaşan kimselere karşı da bu silahlara
uygun olan yollarla karşılık vermek, direnmek gerekir.

Çünkü asıl
beraberinde silah bulunmadığı halde yola koyulmaya çalışan muvahhid için korkmak
gerekir.

Yani beraberinde
silah bulunmadığı halde yolda yürümeye kalkışan muvahhid için ancak peygamber
düşmanlarının zarar vereceğinden korkulur. Çünkü böyle birisinin kuşanabildiği
ilim silahı yoktur. O bakımdan müşriklerden herhangi bir kimsenin onunla
tartışıp, delil ortaya koyamaması neticesinde helak olacağından korkulur. O
halde insanın kendisi ile şüpheleri önleyeceği ve hasmını susturacağı bir
bilginin bulunması kaçınılmazdır. Çünkü tartışan kimsenin iki hususa ihtiyacı
vardır:

1-
Görüşünün delilini ispatlamak.

2-
Hasmının delilini çürütmek.

Kendisinin sahib
olduğu hakkı ve hasmının sahib olduğu batılı bilmedikçe buna imkan yoktur,
düşmanın ileri süreceği delili çürütebilmeye imkan bulunamaz.

Yüce Allah da bize"herşeyi
açıklayan bir hidayet, bir rahmet ve müslümanlara bir müjde olmak üzere kitabı
kısım kısım" (en-Nahl, 16/89) indirmiş olduğu kitabını bize lutfetmiş
bulunmaktadır.

Yüce Allah"önünden
ve arkasından da batılın kendisine erişemediği, hikmeti sonsuz, her hamde layık
olan tarafından indirilmiş bulunan" (Fussilet, 41/42) özelliklerine sahib
pek aziz kitabını bize lutfedip, indirmiş bulunmaktadır. Yüce Allah o kitabı ile
insanların dünya ve ahiret hayatlarında gerek duyacakları herşeyi apaçık
gösteren bir açıklayıcı kılmıştır. Kur'ân-ı Kerim'in eşyaya dair açıklamaları
iki türlüdür:

1-
Herhangi bir şeyi muayyen olarak açıklaması. Yüce Allah'ın şu buyruklarında
olduğu gibi:

"Leş, kan, domuz
eti... size haram kılındı."
(el-Maide, 5/3) buyruğu ile "anneleriniz, kızlarınız, kızkardeşleriniz,
halalarınız, teyzeleriniz, kardeş kızları, hemşire kızları, sizi emziren süt
anneleriniz, süt hemşireleriniz, eşlerinizin anaları ve kendileriyle zifafa
girdiğiniz eşlerinizden himayenizde bulunan üvey kızlarınız size haram kılındı.
Eğer o kadınlarla zifafa girmemişseniz (kızlarıyla evlenmenizde) sizin için bir
vebal yoktur. Öz oğullarınızın hanımları ve iki kızkardeşi birlikte almanız da
(size haram kılındı.) Ancak (cahiliye devrinde) geçmiş olan müstesna. Şüphesiz
Allah mağfiret edendir, çok esirgeyendir. Evli kadınlar(la nikahlanmanız) da
(size haram kılındı. Sahib olduğunuz cariyeler müstesna. Bunlar Allah'ın size
yazdıklarıdır, geriye kalanları ise... size helal kılındı.)" (en-Nisa,
4/23-24)

2-
Açıklamanın açıklama yapıldığı yere işarette bulunmak suretiyle gerçekleşmesi.
Yüce Allah'ın şu buyruğunda olduğu gibi:

"Allah sana kitabı
ve hikmeti indirmiştir."
(en-Nisa, 45/113)

Bu buyruğu ile
yüce Allah sünnetin kendisi olan hikmete işaret etmektedir. Hikmet Kur'ân-ı
Kerim'i açıklamaktadır. Yüce Allah'ın: "Bilmiyorsanız, zikir ehline sorunuz."
(en-Nahl, 16/43 ve el-Enbiya, 21/7) buyruğu da böyledir.

Bu şunu
açıklamaktadır: Biz her hususta o konunun zikir ehli olan yetkin kimselerine baş
vururuz. İşte nakledildiğine göre bir ilim adamına Kur'ân'a dil uzatmak isteyen
bir hristiyan gelir. Bu kişi bir lokantada bulunuyordu. Bu hristiyan ona: Bu
yemeğin nasıl pişirildiğine dair açıklama (kitabın) neresinde? Diye sorar. Adam
lokantacıyı çağırıp, ona: Sen bize bu yemeği nasıl pişirdiğini anlatır mısın?
demiş. Lokantacı anlatınca, adam şu cevabı vermiş: Evet, Kur'ân-ı Kerim'de de bu
böyle zikredilmektedir. Hristiyan bu işe hayret ederek bu nasıl olur diye
sormuş, o da şu cevabı vermiş: Şüphesiz yüce Allah şöyle buyurmaktadır:

"Eğer
bilmiyorsanız, zikir ehline sorunuz."

Böylelikle yüce
Allah bize eşyaya dair bilginin anahtarının o işin zikir ehline yani o işi
bilenlerine sormak olduğunu açıklamaktadır. Bu ise hiç şüphesiz Kur'ân'ın
getirdiği açıklamalardandır. O halde kendileri vasıtasıyla bilginin elde
edileceği kimselere başvurmak ilmin anahtar aracılığı ile açılması demektir.