Fecir | Konular | Kitaplar

Üçüncü Esas Yöneticilere İtaat

Üçüncü Esas

Üçüncü Esas:
Yöneticilere İtaat

Bir araya gelmenin
eksiksiz olması başımızda amir konumuna gelen kimselere dinleyip, itaat etmeyi
de gerektirir. İsterse bu kimse Habeşli bir köle olsun. Allah bu hususu
şeriatiyle ve kaderiyle, çeşitli açıklama yollarıyla oldukça yaygın ve yeterli
bir şekilde açıklamış bulunmaktadır. Sonra bu esas ilim sahibi olduğunu iddia
eden kimseler tarafından bilinmez bir hale geldi. Peki ya bununla nasıl amel
edilecek?

Müellif şunu
belirtmektedir: Emir sahiblerini dinleyip, onlara itaat etmek bir araya gelmenin
tamamlayıcı bir unsurudur. Bu da onların verdikleri emirlere uymak,
yasakladıklarını terketmekle olur, isterse başımıza gelen amir Habeşli bir köle
olsun.

Müellifin: "Yüce
Allah bunu... yeterli ve yaygın bir şekilde açıklamıştır..." sözlerini
açıklamaya çalışalım:

Bu husus şer'î
olarak yüce Allah'ın kitabı ve Rasûlünün sünnetinde gereği gibi açıklanmış
bulunmaktadır. Buna yüce Allah'ın kitabında açıklık getiren buyruklardan
bazıları:

"Ey iman edenler!
Allah'a itaat edin, peygambere de itaat edin ve sizden olan emir sahiblerine
de."
(en-Nisa, 4/59)

"Allah'a ve
Rasûlüne itaat edin. Birbirinizle çekişmeyin, sonra korkuya kapılırsınız,
gücünüz gider. Bir de sabredin, şüphesiz Allah sabredenlerle beraberdir."
(el-Enfal,
8/46)

"Hepiniz toptan
Allah'ın ipine sarılın. Parçalanıp, ayrılmayın."
(Al-i İmran, 3/103)

Bu hususun
Rasûlullah sallallahü aleyhi vesellem'in sünnetinde açıklık kazandığı
buyruklardan bazıları da şunlardır: Buhari ve Müslim'de yer alan Ubade b. es-Samit
radıyallahu anh.'ın rivayet ettiği hadiste şöyle demektedir: Rasûlullah
sallallahü aleyhi vesellem hoşunuza giden ve gitmeyen hallerde zorluk ve
kolaylık halimizde ve başkaları bize tercih edilecek olsa dahi dinleyip, itaat
etmek ve emir sahibi kimseler ile ayrılık çıkarmamak üzere beyatleştik. O şöyle
buyurdu:

"Ancak elinizde
ona dair Allah'tan gelmiş bir delil bulunan apaçık bir küfür görmeniz hali
müstesnadır."[1]

Yine Peygamber
sallallahü aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur:

"Her kim emirinden
(olumsuz) herhangi bir şey görürse, sabretsin. Çünkü şüphesiz ki cemaatten bir
karış kadar dahi ayrılan ve bu haliyle ölen bir kimsenin ölümü cahiliye
ölümüdür."[2]

Bir başka hadiste
şöyle buyurmaktadır:

"Her kim itaatten
el çekecek olursa, kıyamet gününde lehine herhangi bir delil bulunmaksızın
Allah'ın huzuruna çıkar."[3]

Yine şöyle
buyurmaktadır:

"Başınıza Habeşli
bir köle emir tayin edilse dahi dinleyip itaat ediniz."[4]

Bir başka hadiste
de şöyle buyurulmaktadır:

"Müslüman kişi -masiyet
ile emrolunması hali müstesna- sevdiği ve hoşlanmadığı bütün hususlarda
dinleyip, itaat etmekle yükümlüdür. Ona masiyeti gerektiren bir emir verilecek
olursa, dinlemek de, itaat etmek de sözkonusu olmaz."[5]

Hadis Buhari ve
Müslim tarafından rivayet edilmiştir.

Abdullah b. Ömer
radıyallahu anh. dedi ki: Bir seferde Peygamber sallallahü aleyhi
vesellem ile birlikte idik. Bir yerde konakladık. Rasûlullah sallallahü
aleyhi vesellem'ın münadisi topluca namaza diye seslendi. Biz de Rasûlullah
sallallahü aleyhi vesellem'ın huzurunda bir araya geldik şöyle buyurdu:

"Gerçek şu ki yüce
Allah ne kadar peygamber göndermiş ise mutlaka o peygamberin ümmetine bilmiş
olduğu hayırlı yolları onlara göstermesi ve kötü hususları da onlardan
sakındırarak uyarması görevi olmuştur. Şüphesiz sizin bu ümmetinizin esenliği
baş tarafında takdir edilmiştir. Sonradan gelecek olanlarına birtakım belalar ve
sizin uygun göremeyeceğiniz bir takım işler isabet edecektir. Biri diğerini
inceltecek (hafif gösterecek) fitneler gelecektir. Bir fitne gelecek mümin: İşte
ben bununla helak olacağım diyecek, bir diğer fitne gelecek bu sefer: İşte bu,
(işte bu beni helak edecek) diyecektir. Her kim ateşten uzaklaştırılıp, cennete
girdirilmeyi arzu ederse Allah'a ve ahiret gününe iman ettiği halde ölümü gelip,
onu bulsun. İnsanlara da kendisine yapılmasını arzuladığı şeyleri yapsın. Her
kim bir imama bey'at edip, elini onun eline verir, kalbinin meyvesini
(samimiyetle bey'at etmek suretiyle) ona verecek olursa, gücü yettiği takdirde
ona itaat etsin. Bir başkası gelip, o imam ile çekişecek olursa, diğerinin
boynunu vurunuz."[6]

Bu hadisi Müslim
rivayet etmiştir.

Bu hususun kader
ile de beyan edilmiş olmasına gelince: İslam ümmeti dinine sımsıkı sarılan, dini
etrafında bir araya gelmiş, yöneticilerine gereken tazim ve saygıyı gösterip,
onlara maruf olan hususlarda itaat ettikleri zamanlardaki durumu apaçık
ortadadır. Bu halde iken İslam ümmeti yeryüzünde üstün ve lider konumunda idi.
Nitekim yüce Allah şöyle buyurmaktadır:

"Allah içinizden
iman edip, salih amel işleyenlere vaadetti ki: Onlardan öncekileri halife
yaptığı gibi -andolsun ki- kendilerini de muhakkak yeryüzünde halife kılacak,
kendileri için seçip beğendiği dinlerini onlar için iktidar yapacak, önceki
korkularını güvene çevirecektir. Çünkü onlar bana hiçbir şeyi ortak koşmaksızın
ibadet ederler."
(en-Nur,
24/55)

"Allah kendi
dinine yardım edene elbette yardım eder. Muhakkak Allah güçlüdür, azizdir. O
kimselere eğer biz yeryüzünde bir iktidar imkanı verirsek, onlar namazlarını
dosdoğru kılarlar, zekatı verirler, marufu emreder, münkerden alıkoyarlar.
İşlerin akıbeti Allah'ındır."
(el-Hac, 22/40-41)

Fakat İslam ümmeti
olmadık işleri yapıp, dinlerini kısım kısım parçalayarak meşru yöneticilerine
karşı dikbaşlılık edip, onlara karşı çıkmaya başlayınca fırkalara bölündüler,
düşmanlarının kalblerinde onlara karşı var olan heybet kaldırıldı, onlar da
birbirlerine düştüler, dağıldılar, güç ve kuvvetleri kayboldu. Diğer ümmetler
onların üzerine çullanmak üzere birbirlerini çağırdılar ve İslam ümmeti selin
üzerindeki çörçöpe dönüştü.

Bu asıl ilke ilim,
Allah'ın dinine hamasetle bağlılık iddiasında bulunan çok kimse tarafından
bilinmez oldu. Müslüman fertlerden herbirisi kendisini bir emir yahut emir ile
mücadele eden bir emir konumunda gördü. O halde yöneten ya da yönetilenler
olarak hepimizin görevi yüce Allah'ın bize farz kıldığı karşılıklı olarak sevmek
ve iyilik ve takva üzere yardımlaşmak, kurtulanlardan olalım diye
maslahatlarımız etrafında birleşmektir. Hak üzere birleşmeli, onun üzerinde
yardımlaşmalıyız, bütün amellerimizi ihlasla yapmalı, tek bir hedefe koşmalıyız.
Bu da bu ümmeti dini ve dünyevi olarak mümkün olduğu kadarıyla ıslaha
götürmektir. Bunun gerçekleşmesi ise sözbirliğini sağlayıp, aramızdaki
anlaşmazlıkları terketmedikçe mümkün değildir. Hiçbir hedef gerçekleştirmeyen
karşı çıkışları terketmedikçe bu hedef gerçekleşemez. Hatta bunlar yapılmadıkça
maksat da ortadan kalkar ve varlık olarak varsa bile yok olur.

Sözbirliği
dağılacak olup, yönetilenler dik başlılık ettikleri takdirde hevalar ve kinler
devreye girer, herkes kendi sözünün gerçekleşmesi için çalışır. İsterse hak ve
adaletin başka yerde olduğu açıkça ortaya çıkmış olsun. Böylelikle bizler yüce
Allah'ın şu buyruklarındaki direktiflerininde dışına çıkmış oluyoruz:

"Ey iman edenler!
Allah'tan nasıl korkmak gerekirse, öyle korkun ve siz ancak müslümanlar olarak
ölün. Hepiniz toptan Allah'ın ipine sarılın, parçalanıp, ayrılmayın. Allah'ın
üzerinizdeki nimetini de hatırlayın: Hani siz düşmanlar idiniz de o kalblerinizi
birleştirmiş, siz de onun nimetiyle kardeş olmuştunuz ve yine siz ateşten bir
çukurun kenarında iken oradan da sizi o kurtardı. İşte Allah hidayet bulasınız
diye size âyetlerini böylece apaçık bildiriyor."
(Al-i İmran, 3/102-103)

Her birimiz hak ve
görevlerini bilip, hikmete uygun bir şekilde gereklerini yerine getirecek
olursa, şüphesiz ki genel ve özel işler de en güzel ve mükemmel bir düzen üzere
yürümeye devam eder.



[1]
Buhari, Fiten, Bab-u kavli'n-nebiyyi: Seteravne ba'di umuren türkiruneha;
Müslim, İmare, Bab-u vucubi taati'l-umerai fi gayri ma'siyetin.

[2]
Buhari, Fiten, Bab-u kavli'n-nebiyyi (s.a): "Seteravne ba'di..."; Müslim,
İmare, Bab-u vucubi mülazemeti cemaati'l-müslimin...

[3]
Müslim, İmare, Bab-u vucubi mülazemeti cemaati'l-müslimin...

[4]
Buhari, Ahkam, Babu's-Sem'i ve't-taati li'l-imam...

[5]
Buhari, Ahkam, Babu's-Sem'i ve't-taati li'l-imami ma lem tekun masiye;
Müslim, İmare, Bab-u vucubi taati'l-umerai fi gayri ma'siyetin.

[6]
Müslim, İmare, Bab-u vucubi'l-vefa-i li bey'ati'l-hulefai el evveli
fe'l-evveli.