Fecir | Konular | Kitaplar

Tefsir ve Te'vil Arasındaki Farklar

Tefsir ve Te



Tefsir ve Te'vil Arasındaki Farklar:



 

Görüldüğü gibi, müteahhir bilginler, selef
âlimlerinden farklı olarak tefsir ile te'vili ayrı anlamlarda kullanmışlar,
birbirinin yerine kullanma geleneğini terketmişlerdir. Herşeyden evvel tefsir
kelimesi ıstılah olarak, te'vilden daha önce kullanılmıştır. İslâm'ın ilk
asrında, Kur'an ile ilgili tüm ilimler "tefsir" diye adlandırılıyordu. Zaten o
dönemde tefsir ile hadisten başka ilim de yoktu. Daha sonraları, özellikle
tercüme faâliyetlerinin büyük bir ivme kazanmasından sonra başlayan tedvin
hareketiyle, tefsir kelimesi daha geniş bir anlam ifade eder olmuş ve başka
ilimler için de kullanılımıştır. Te'vil ise, Kur'an'ın ve ondaki fikirlerin
müdâfaa edilmeye başlanmasından sonra kullanılmıştır (Cerrahoğlu, Tefsir Usûlü,
s. 214-215).

Buna istinâden Râğıb el-İsfehânî, bu iki
kelimenin farklı olduğunu söylemiş ve aralarında şöyle bir ayrım yapmıştır:
Tefsir, te'vilden daha geneldir. Tefsir, daha ziyâde lafızlarda ve bunların
müfredâtında, te'vil ise daha çok mânâlarda ve cümlelerde kullanılır. Meselâ,
Kur'an'da da geçtiği gibi (12/Yusuf, 44, 100), rüya te'vil edilir, fakat tefsir
edilmez. Te'vil sadece İlâhî kitaplarda, tefsir ise bunlardan başka diğer
eserlerde de kullanılır (el-İsfehânî, Mukaddime, 402; ez-Zerkeşî, el-Burhxân, II/149).



Sa'lebî'nin (v. 427/1036) kavli üzere,
müfessirler örfünde tefsir te'vil ile mürâdiftir (eşanlamlıdır). Nitekim buna
daha önce temas edilmişti. Lâkin, daha sonra gelen âlimler, tefsiri, müşkil olan
lafızlardan murad edilen mânâyı keşfetmek ve beyan etmek, te'vili ise, iki
muhtemel mânâdan birini, zâhir kelâma mutâbık olan mânâya yöneltmek şeklinde
değerlendirmişlerdir. Tefsir, yalnız bir veche ihtimali olan lafız hakkında
izahtır; te'vil ise, değişik mânâlara ihtimali bulunan bir lafzı, o mânâlardan
birine tevcih etmektir (M. Sofuoğlu, Tefsire Giriş, 241).

İmam Mâturidî (v. 333/944) de, tefsir ile
te'vili gâyet güzel bir şekilde birbirinden ayırmıştır. Te'vîlâtu'l-Kur'an adlı
meşhur eserinde, tefsirin sahâbeye, te'vilin ise fakîhlere âit olduğuna temas
ettikten sonra, bu sözün şerhi meyanında şunları söylüyor: Sahâbe hâdiseleri
görüyor, hakında âyet nâzil olan hususu yakînen biliyordu. Bu yüzden, onlara
göre âyetin tefsiri demek, ondan murad edilen şeyin hakikati demekti. Mâturidî,
te'vilin, sözün muhtemel olduğu mânâlardan birine ircâ ettirilmesi şeklindeki
tanımını verdikten sonra, te'vilde Allah'ı şâhit gösterme gibi bir durumun
olmadığını, dolayısıyla, tefsirdeki gibi bir zorluğun bulunmadığını belirtiyor.
Zira diyor, te'vil eden, murad edilen şeyden haber vermemekte, "Allah bununla
şunu murad etti" diye kestirip atmamakta; fakat "bu söz, insanların
konuşmalarında şu vecihlere yöneliyor. Ama yine de en iyisini Allah bilir"
demektedir. O halde tefsirde bir tek vecih, te'vilde ise müteaddit vecihler
vardır.

Âlimlerin çoğunun ifâdesinden anlaşıldığına
göre, tefsir rivâyete, te'vil ise dirâyete dayanmaktadır (Sofuoğlu, 241). Çünkü,
tefsirin mânâsı, daha önce de geçtiği gibi, keşf etmek, beyan etmektir.
"Allah'ın şu âyetten murâdı şudur" diye, İlâhî irâdeyi kat'î olarak tâyin
etmektir. Bu ise ancak, Hz. Peygamber'in beyanına ve tenzîli bizzat müşâhede
eden sahâbenin nakline bağlıdır. Onun için yapılan tefsir, buna benzer kesin bir
delile dayanıyorsa, sahih ve makbuldür, aksi takdirde rey ile tefsir olur ki, bu
nehyedilmiştir.

Te'vilde ise, Allah'ın murâdını kat'iyetle ifâde
etmek yoktur, sadece lafzın muhtemel olduğu mânâlardan birine tercih etmek söz
konusudur. Tabii olarak bu tercihin bir ictihada dayanması lâzımdır (ez-Zehebî,
et-Tefsîr ve'l-Müfessirûn, I/22; Mennâ' el-Kattan, Mebâhis fî Ulûmi'l-Kur'an,
327; Suat Yıldırım, Peygamberimiz'in Kur'an'ı Tefsiri, s. 22; Sofuoğlu, 241,
248).

Ebu'l-Beka (v. 1094/1683) da, tefsir ile te'vil
arasındaki farkı, şöyle bir örnekle de açıklamaktadır: Eğer, "yuhricu'l-hayye
mine'l-meyyiti" (-Allah- ölüden diriyi çıkartır) (3/Âl-i İmrân, 27; 6/En'âm,
95; 10/Yûnus, 31; 30/Rûm, 19) âyetinden murâd, Alllah'ın yumurtadan kuşu
çıkarmasıdır dersek, bu tefsir olur. Fakat, bununla kâfirden mü'min veya
câhilden âlim çıkarmayı murâd ediyor dersek, bu da te'vil olur (Ebu'l-Beka,
Külliyat, 106).      

İslâm'ın ilk asırlarında tefsir ve te'vil aynı
mânâda kullanılıyordu. Ancak daha sonraları, bu iki kelime ayrı anlamlarda
kullanılır olmuştur (Cerrahoğlu, Kur'an Tefsirinin Doğuşu, 15).