Fecir | Konular | Kitaplar

Tefsir İle Terceme Arasındaki Farklar

Tefsir İle Terceme Arasındaki Farklar

Tefsir İle Terceme Arasındaki Farklar

1) Terceme sigası müstakil bir sigadır. Aslından
müstağni olunup, tercemenin aslın yerine geçmesi düşünülebilir. Halbuki tefsir
böyle değildir. Tefsir asl ile irtibatını kesmez. Eğer tefsirle irtibat kesilmiş
olsaydı, söz bozulur veya batıl olurdu. Bu arada mana da doğru ifade edilmemiş
olurdu.

2) Tercemede istidrat yapmak caiz olmadığı
halde, tefsirde bu işi yapmak caizdir, hatta bazen vacip bile olur. Bu da
terceme ile aslın birbirine benzer olmasının zaruriliğini ifade eder. Terceme
fazlalıksız ve noksan olarak, tam bir vukufla aslına uygun olması bir
zarurettir. Tefsir ise böyle değildir. Çünkü o, aslın bir beyanı ve tavzihidir.
Bu beyan ve tavzihler, istidratta müfesseri çeşitli mezheplere sevketmeyi iktiza
eder. Bu da vaz' olunduğu mânâdan başkası kastedildiğinde lügatçıların
şerhlerinde, ıstılahların izahında ve delillerin serdedilmesinde görülür.

İşte Kur'an tefsirinin ekserisi, lügat alimleri,
akaid, fıkıh ve fıkıh usulü, nüzul sebepleri, nasih ve mensuh, tabii ve ictimai
ilimlerin çeşitli istidratları ihtiva etmelerindeki sır budur. Hata edildiğinde,
aslın hatası üzerine yapılan tembih, bu istidradın yönlerindendir.
Keza bunu ilmi eserlerin şerhlerinde
de mülahaza edebiliriz. Böyle bir şeyi tercemede görmemize imkan yoktur. Eğer
tercemede böyle bir şey görseydik, emanetin vücubundan ve terceme inceliğinden
çıkılmış olurdu.

3) Terceme, örf cihetinden aslın bütün
manalarına ve maksatlarına uygunluk manasını tazammun eder. Tefsir için böyle
bir durum yoktur. Yukarıda zikredildiği gibi tefsir ancak izah üzerinde durur.
Bu izah ister icmali, ister tafsili, ister bütün manaları kaplasın, isterse
bazılarını ihtisar etsin, müsavidir.
Halbuki terceme ne fazla ve ne de
noksan aslın manasını aynen nakleder. Bu işe tefsir kifayet etmeyebilir.

4) Terceme, örf yönünden mütercimin naklettiği
maksat ve manaların, asıl sözün medlülü olduğuna ve söz sahibinin bunu
kastettiğine itminan tazammun eder. Halbuki tefsir böyle değildir. Eğer
müfessirin yanında deliller çok olursa böyle bir itminanı verebilir.
Deliller az olursa susar ve bir
tercihde de bulunamaz. Bazen bir kelime veya bir ibareyi anlamaktaki aczini
bildirerek "Söz sahibi kendi maksadını daha iyi bilendir." der. Bilhassa bunlar
sure başlarında ve müteşâbih
âyetlerde
daha çok görülür (Menâhil,
2/10-14; Cerrahoğlu, Tefsir Usûlü, 219-220).

Terceme aslın aynı olduğuna göre, zamanımızda da
bazı asıllar unutulup tercemeler onların yerine kaim olmaktadır. Ekseriya aslın
tercemesindeki terceme lafzı hazfedilip, terceme bir asılmış gibi gösteriliyor.
Mesela, muhtelif dillerdeki Tevrat ve İncil tercemeleri gibi. Böyle bir şey
tefsirde mümkün değildir. Burada tercemenin aksine asıl lafız düşebilir. Fakat
tefsir lafzı asla düşmez. Taberî tefsiri, Râzî tefsiri, Celâleyn tefsiri
gibi.