Fecir | Konular | Kitaplar

5- Veresiye satışlar

5



5- Veresiye satışlar:

 
Satılan malın bedeli peşin
alınabileceği gibi, belirli bir süre sonra da alınabilir. Bu tür alış-verişlerde
malın karşılığının (bedel) para gibi başka bir cinsten olması gerekir. Aynı cins
malların (meselâ altınla altının...) veresiye satışı câiz değildir.
Alış-veriş çeşitlerinden bir
diğeri de Bey' bi'l-vefâ'dır. Vefâ yoluyla satım akdi yapmak demektir.
Bir terim olarak; bir malı, satış bedelini iâde edince geri almak üzere bir
kimseye bir para veya borç karşılığında geçici olarak satmak anlamına gelir.
Satıcı semeni geri verince veya borcunu ödeyince, alıcı satın almış olduğu şeyi
geri verir. Böyle bir akit, alıcının maldan yararlanabilmesi dikkate alınırsa
sahih satım akdi; tarafların akdi fesh edebilme yetkilerine bakınca da fâsid
satım akdi niteliğindedir. Alıcı, vefâ yoluyla satın aldığı malı başkasına
satamayacağı cihetle de bu, rehin hükmündedir ve bu rehin olma özelliği
üstündür. Fâkîhlerin çoğu, bey' bi'l-vefâ şeklindeki satım akdini câiz
görmüşlerdir (Ö. Nasuhi Bilmen, Istılâhât-ı Fıkhiyye Kâmusu VI/126-127).
Bu muâmele faizden kaçınmak ve
borcu teminata bağlamak amacıyla örfleşen bir satış şeklidir. Burada, satıcı
ileriki bir tarihte satış bedelini geri vermeyi veya daha önceden kalma borcunu
ödemeyi, alıcı da buna karşılık malı iâde etmeyi taahhüt ettiği için akit bu adı
almıştır. Buna "bey'u'l-muâmele" denildiği gibi, Mısır'da "bey'u'l-emâne" adı da
verilmiştir. Mîlâdî XV. yüzyıl başlarında yaşayan Şeyh Bedruddin Mahmûd (ö.
823/1420) bey' bi'l-vefâ tarzındaki satışın başlangıcı hakkında şöyle der:
"Zamanımızda ribâdan/fâizden korunmak için, bey' bi-l-vefâ şeklindeki satış örf
haline gelmiştir. Bu, gerçekte bir rehin muâmelesi olup alıcı mebîa mâlik olamaz
ve mâlikin izni olmadıkça gelirinden de yararlanamaz (Ali Efendi, Fetâvâ, c. I.
s. 300).
Vefâ yoluyla satışta, taraflar
tek yanlı irâde beyânıyla dilediği zaman akdi feshedebilir. Alıcı, akit
süresince mala mâlik olamaz. Satıcı her an satış bedelini iâde edip malı geri
isteyebilir. Alıcı da malı geri verip parayı talep edebilir, tarafların
sözleşmede belirlenen süreye uymaları da gerekmez. Satışa konu olan mal, rehin
hükmünde olduğu için, ne satıcı ve ne de alıcı diğerinin izni olmadıkça malı
başkasına satamaz. Bu hak, tarafların mirasçılarına da intikal eder. Ancak
taraflardan birisi, diğerinin izniyle satış yapabilir.
Rehin edenin izni bulununca,
rehin bırakılan şeyden, rehin alanın yararlanması mümkün ve câizdir. Vefâ
yoluyla satış da rehin niteliğinde olduğu için alıcının bundan yararlanması
mümkündür. Mecelle'yi şerh eden Ali Haydar Efendi bu konuda şöyle der: "Mebî'in,
yani vefâen satılan bir gayri menkulün menfaatlerinden bir bölümü alıcıya âit
olmak üzere şart kılınsa, bu şarta riâyet olunur. Çünkü Mecelle'nin seksen
üçüncü maddesinde: "İmkân ölçüsünde, şer-i şerife uygun bulunan şarta uymak
gerekir" hükmü yer alır. Meselâ, vefâen satılan bir bağın üzümü, satıcı ile
alıcı arasında yarı yarıya paylaşılmak üzere, karşılıklı rızâ ile mukavele
olunsa, bu mukaveleye göre amel edilmesi gerekir. Ancak zikredilen menfaatlerin
alıcıya ait olması şart kılınmadığı halde, alıcı o menfaatleri izinsiz olarak
istihlâk etse tazmin etmesi gerekir. Çünkü vefâen satılan maldan meydana gelen
mahsûle alıcı mâlik olamaz. Ancak satıcının mubah ve helâl kılmasıyla istihlâk
etmişse, satıcı bunu alıcıya tazmin ettiremez. Mahsûl, alıcının haddi aşması
veya kusuru bulunmaksızın telef olsa, tazmin gerekmez. Ancak telef olan miktar
kadar borçtan düşülür (Ali Haydar, Mecelle Şerhi, I/664-667).
Borç para bulmaya veya bir
borcu ertelemeye yönelik bu gibi çareler, Ebû Hanîfe ve İmam Şâfiî'ye göre,
yararlanma akit sırasında şart koşulmaması kaydıyla câizdir.