Fecir | Konular | Kitaplar

Ticâret, Ziraat ve Cihad

Ticâret

Ticâret, Ziraat ve Cihad:

İşleri dengeleme mevzunda da
O'nun eşi menendi yoktur. Bir hadis-i şeriflerinde O şöyle buyurur: "Siz
kendinizi îne alış-verişine saldığınız; sadece ziraatle iktifa ettiğiniz;
sığırlarınızın ardına takılıp gittiğiniz (yani sadece hayvancılıkla
uğraştığınız) ve cihadı terkettiğiniz zaman, Allah sizin başınıza öyle bir
mezellet indirir ki tekrar dininize dönmedikçe de bu mezelletten
kurtulamazsınız." (Ebû Dâvud, Büyû' 54; Ahmed bin Hanbel, II/84)
buyurmaktadır. Îne alış verişi: Bir şahsın, diğer bir şahıstan veresiye bir şey
satın alıp, sonra da aynı adama onu çok daha ucuza satması şeklinde ta'rif
edilmiştir ki, birçok tarifinden sadece bunu vermek yeterli olur. Bu, ister
kapalı bir fâiz sayılsın, ister başka bir spekülasyon, Rasûlullah'a göre
sakıncalıdır. Bu hadisin bize anlattığı, işaret ettiği hususları ancak, sanayî
devrimi ve sanayî hareketlerinden sonra anlayabildik. Onu da doğru
anlayabildiysek. Cihadı, zâten unutmuştuk; sanayî derken ziraat ve hayvancılığı
da ihmal ettik ve kendimizi bir başka dengesizliğin uçurumunda bulduk.
Oysa ki, yapılacak şeyi, hem de
14 asır evvel Allah Rasûlü haber veriyordu. Ve O, her meselede olduğu gibi, bu
meselede de fevkalâde dengeliydi. Elbette ki, ziraat ve hayvancılık olacaktır.
Nitekim bu tür çalışmaları teşvik eden hadis-i şerifler de vardır. Ancak, bütün
himmet ve gayreti bunlara ayırmak; işte doğru olmayan budur. Şehir hayatına
karışmadan, bir dağa çekilip, kendi ibâdet anlayışı ve duygularıyla baş başa
kalmayı arzulayan insandan tutun da, teşebbüs gücünden mahrum ziraatçı ve
hayvancıya kadar şümûlü olan bu ifade, bize önemli bir iktisat ve ekonomi dersi
vermektedir. Ayrıca, dünya ölçüsünde yerinizi almak için, gerekli caydırıcı gücü
elde tutmadığınız, cihadı terkettiğiniz veya cihadı terkedip de, devlet
oluşturamadığınız, gücünüzü ve dünyadaki değerinizi kaybettiğiniz zaman Allah,
size altından kalkamayacağınız bir mezellet/rezillik musallat edeceğini,
mağlûbiyetler, esâretler, tahakkümler altında kalıp ezileceğinizi de
hatırlatmaktadır ki, bu durum, yeniden dine dönüp, İslâm'ı hayata hâkim
kılacağınız âna kadar da devam edecektir. Allah Rasulü, nasıl ki, istidat ve
kabiliyetleri sınırlamamış, aynı şekilde bedenî güç ve kuvvetleri de hakir
görmemiştir. Görmemiş ve aksine şöyle buyurmuştur: "Kuvvetli bir mü'min,
(beden sıhhatine sahip olan bir mü'min) Allah indinde zayıf mü'minden daha
hayırlı ve sevimlidir." (Müslim, Kader 34; İbn Mâce, Mukaddime 10; Ahmed bin
Hanbel, III/366). Allah indinde sevimli olmak isteyenler, kalp sıhhatiyle
beraber beden sıhhatine, cisim sağlıyıla beraber ruh sağlığına da sahip
olmalıdır. Görülüyor ki, Allah Rasûlü, "Zayıflayacaksınız, perhize girecek,
bedenî güç ve kuvvetinizi kıracaksınız ki Allah indinde makbul olasınız..."
demiyor. Tam tersine; ruhbanlığa, keşişliğe ve papazlığa karşı realiteyi, fıtrî
ve tabiî olmayı öne çıkarıyor ve meselelere, tabiatı içinde bir mecra
araştırıyor; ve bizi o istikamete kanalize ediyor. (F. Gülen, Sonsuz Nur, c. 1,
s. 385)