Fecir | Konular | Kitaplar

Müslümanların Ülü'l-emri Olan İmamda Aranan Şartlar

Müslümanların Ülü

Müslümanların
Ülü'l-emri Olan İmamda Aranan Şartlar:


İmamın mükellef, müslüman, hür ve erkek
olmasından başka şu şartları da taşıması gerekir:

1- İlim: İmâmete aday gösterilecek
kimse, Allah'ın insanlara bildirdiği kanunlarını tam mânâsıyla bilip derinliğine
nüfuz edecek kadar âlim olmalıdır.

2- Adâlet: İmamlığa aday olacak
kimsenin âdil olması gerekir. Bu makam, adâletle iş görmesi gereken bütün diğer
makamları idare ve kontrol eden bir makamdır. O halde imamın her şeyden evvel
âdil olması gerekir. Allah'ın indirdikleriyle hükmetmeyenlerin, zâlilmlerin ta
kendisi olduklarından (5/Mâide, 45) İmamların, Allah'ın hükmünü gereken
titizlikle uygulamaları şarttır. Yine adâlet, fıskın (fâsıklığın) zıddı
olduğundan, âdil olması gereken imamın, günahlarda ısrar eden veya büyük günah
işleyen birisi olmaması gerekmektedir.

3- İktidar ve ehliyet: Dinin
korunması, düşmanla savaş, Allah'ın hükmüne uygun çeşitli kanunların
çıkarılması, İslâm'a uygun hükümlerin konulması ve şer'î cezaların (hadlerin)
tatbik edilmesi gibi birçok hususta imamın, zamanında karar vermesi ve bu kararı
yerinde tatbik edebilecek ehliyete ve fevkalâde bir siyâsî basîrete sahip olması
gerekir. Bazı eserlerde ayrı birer sıfat olarak zikredilen cesaret, ictihad
ve rey sahibi olması da iktidar ve ehliyetin içinde
değerlendirilebilir (Taftazânî, a.g.e. II/271).

4- Bünyesinin sağlam ve ârızâsız olması:
İmâmet makamına gelecek kimsenin delilik, körlük, sağırlık, dilsizlik, iki el ve
ayağının yokluğu gibi noksanlıklardan berî ve duyularının sağlam olması
lâzımdır. Çünkü bu noksanlıklar, imamın üzerine aldığı işleri başaramamasının
sebeplerindendir. Bu bakımdan eğer bu eksiklikler, şahsın sadece görünüşünü
ilgilendiren cinsten ise, o zaman bu şart, bir kemal şartı olur (İbn Haldun,
Mukaddime I/342-343). Meselâ körlük, sağırlık, dilsizlik sebebiyle imam
azledilir; fakat ağır işitmek ve kekemelik sebebiyle azledilemez.

İmâmet makamına gelecek kimsenin Kureyş'li
olmasına gelince; "İmamlar Kureyştendir" hadis-i şerifi ile ileri sürülen
bu şartı, bazı âlimler, meselâ Ebûbekir Bâkıllâni gibi ilim adamları kabul
etmemişlerdir (Bkz. İbn Haldun, Mukaddime, 345). Bu hususta İbn Haldun'un görüşü
şudur: "Halîfenin/imamın Kureyş'ten olmasının şart koşulmasının asıl sebebi,
Kureyş'in devleti idare ve koruma kudretine sahip olduğu ve çekişmeleri ortadan
kaldırabildiği içindir. Şâri', hüküm ve kaideleri yalnız bir kavim, bir asır ve
sadece bir toplum için ortaya koymamıştır. Müslümanların idaresi başında
bulunacak kavmin, devleti idare ve koruma kuvvetine sahip ve kendi zamanında
diğer kavimlerden üstün olması şarttır. Şâri'in maksadı herhalde işte budur. Bu
açıklamalardan halîfeliğin, her asırda Kureyş'e mahsus olacağı değil; her
ülkenin o zamanda devleti idare etme kudretine sahip olan kavmin elinde olacağı
anlaşılır ve o kavim devletin başına geçer" (İbn Haldun, Mukaddime, I/345-347).

"Ey iman edenler, Allah'a itaat edin,
Peygamber'e itaat edin ve sizden olan ülü'l-emre (emir sahiplerine) itaat edin."
(4/Nisâ, 59). Bu âyet-i kerimeye
göre, imama/halîfeye itaat farzdır. Yalnız, bu itaat imamın Allah'ın emrine
uyması ile kayıtlanmıştır. "Allah'a isyan konusunda yaratılmışlara itaat
edilmez." (Müslim, İmâre 38, hadis no: 1839) "Ma'siyet
emredilirse, ne dinlemek vardır, ne de itaat!"
(Buhârî, Ahkâm 4; Müslim, İmâre 38,
hadis no: 1839)

Eğer halîfe Allah'ın emrine uymazsa, kendisi
ikaz edilir; dinlemezse azledilir. Nitekim Hz. Ebûbekir (siyasetin düsturu
sayılan) meşhur ilk hutbesinde bu hususu şöyle açıklar: "Ben, sizin en
hayırlınız olmadığım halde başınıza geçmiş bulunuyorum. Eğer doğru yolda
yürürsem bana yardım ediniz; doğrudan saparsam bana gerçek yolu gösteriniz.
Doğruluk emânet; yalan ise hiyânettir. İçinizde zayıf bir kimse, hakkını
kendisine vererek rahatlatıncaya kadar nazarımda kuvvetlidir. Kuvvetli de,
başkasının hakkını ben kindisinden alıncaya kadar yanımda zayıftır. Hiç biriniz
Allah yolunda cihadı terk etmesin; çünkü cihadı terk eden kavmi Cenâb-ı Allah
zillete düşürür. Bir kavimde de kötülükler yayıldımı, Allah onları genel
belâlarla terbiye eder. Ben Allah ve Rasûlüne itaat ettiğim müddetçe bana itaat
ediniz. Eğer Allah ve Peygamberine itaat etmezsem sizin de bana itaatiniz
gerekmez!" (et-Taberî, Târihu'r-Rusül ve mülûk, IV/1829). Taberînin bu naklinden
de anlaşıldığı gibi, imâmet makamında olan kimseye Allah ve Rasûlüne bağlı
olduğu müddetçe itaat edilir. Allah'a karşı isyan eden bir kimseye itaat etmeme,
İslâm'da çok meşhur ve bilinen bir prensiptir. (Geniş bilgi için bkz. El-Mâverdî,
el-Ahkâmu's-Sultâniyye, terc. Ali Şafak, s. 5-25) (5)