Fecir | Konular | Kitaplar

Başında Ülü'l-Emr Olan İslâm Devletinin Temel Özellikleri

Başında Ülü

Başında Ülü'l-Emr
Olan İslâm Devletinin Temel Özellikleri

Kur'an'da imâm ve imâmetle ilgili âyetler,
ahkâmla ve Allah'ın indirdiğiyle hüküm konusunu içeren âyetlerle birlikte
değerlendirildiğinde, bu konudaki hadis-i şerifler ve İslâm âlimlerinin
görüşleri ışığında şu gerçekler ortaya çıkar:

1- İslâm, yönetim sahasında mükemmel bir sistem
getirmiştir. Bu, İslâm'ın her zamana ve her yere uygun olduğunu, evrensellik ve
kapsamlılığını bize gösterir. Bu düzen ebedîdir ve kıyâmete kadar da tatbiki
mümkündür. Bu ümmetin sonra gelenlerine yaraşacak sistem, önce gelenlerine
yaraşan ve "asr-ı saâdet" örneğinde ortaya çıkan sistemden başkası değildir.

2- İmâmetin vâcip oluşu, Kitap, sünnet, icmâ ve
şer'î kurallarla sâbittir. Bu ümmetin temsilcileri olmaları, bu önemli konuda
ümmetin vekili olmaları bakımından "ehl-i hal ve'l-akd"e yöneltilen bir farz-ı
kifâyedir. Ehl-i hal ve akd bu işte zayıflık gösterirse, bu vâcibin yerine
getirilmesi için gücü yeten her müslüman gayret göstermedikçe kendilerini
vebalden kurtaramaz ve gücü yetip de bu faâliyeti göstermeyen herkes günahkâr
olur.

3- "İslâm, hüküm alanında bir düzen
getirmemiştir. ‘İslâm devleti' diye bir şey olmaz. Müslümanlara câhiliyye
düzenlerinden farklı bir İslâm devletini kurmak farz kılınmamıştır" diyenlerin
iddiâsı kesinlikle bâtıldır, geçersizdir.

4- İmâmet vesiledir; gâye değildir. Gâye,
Allah'a ibâdet/kulluk yaparak O'nun rızâsını kazanmaktır. İmâmet ümmetin hayır
ve adâlet üzere kalmasını, hakkın hak, bâtılın da bâtıl olarak kabul edilip
bunun geçerli kılınmasını sağlamaya bir vesiledir. O ümmet ki, iyiliği emreder,
kötülükten sakındırır ve Allah'a inanır; O'nun indirdikleriyle hükmetmek için
Kur'an'a uygun düzenin oluşması için gayret eder. Kendisinin ve toplumunun,
İslâmî değişim ve dönüşümü için tüm gayretlerini seferber eder; bu gayretlerini
de, beşerî metotlara göre değil; Allah'ın çizdiği hudûda ve Rabbânî usûle göre
ortaya koyar.

5- İmâmetin hedeflerinin en önemlisi, dini
korumak, dünyayı da din ile yönetmektir. Bu ise, imamın boynuna takılan
görevlerin en önemlisidir. Zira din ile siyaseti/yönetimi ayıran ve dünyayı bu
dinin dışında yöneten mü'min olamaz (5/Mâide, 44). Dini siyasetten ayırıp "din
başka, devlet başka" deyince; devlet dinsiz, din de devletsiz/güçsüz
kalacaktır.

6- İzzet, şeref ve İslâm ümmetinin ayakta
kalışı, ancak Allah'ın kitabı ve Rasûlü'nün sünnetinin hükmüne dönmekle
mümkündür. Dini koruyup müslümanlara izzet ve şereflerini iâde etmek, İslâmî
hilâfeti/imâmeti oluşturup onun uygulanmasına çalışmakla gerçekleşebilir.

7- İmâmete geliş usûlü, Kur'an ve sünnet
ilkeleri çiğnenmemek şartıyla ümmete bırakılmıştır. Râşid halîfelerin iş başına
geliş şekilleri ve bey'atın yapılış tarzı örnek alınmalı ve bu örnekler çağa
uyarlanabilmelidir.

8- İmâmete dayalı sistemde 3 ana esas dikkate
alınmalıdır. Bunlar; "bey'at" denilen İslâm'a has özel seçim sistemi, "adâlet"
denilen Allah'ın indirdiğiyle hükmetme (5/Mâide, 45) ve zerre kadar haksızlık
yapmama gayreti, "istişâre" denilen emin ve ehil kimselerle, işinin uzmanı ve
dinini yaşayan takvâ sahibi güvenilir kişilerle danışarak onların öneri,
eleştiri ve tavsiyelerini dikkate alma şeklindeki uygulamadır.

9- İmamı seçme yetkisine sahip olanlar, "ehl-i
hal ve'l-akd" diye isimlendirilen ümmetin en âlim ve seçkinleridir.
Demokrasilerde olduğu gibi seçime bütün insanlar direkt olarak katılamaz.
Şûrâ'ya da bundan dolayı, en uygun ve en akıllı olanlar seçilir. Çağdaş
demokrasilerde olduğu gibi milletvekili olabilmek için insanları iknâ etmeye
(kandırmaya) ve bu uğurda boş yere ve çokça para harcamaya ve propaganda yapmaya
gerek de yoktur.

10- İmâmet, verâset yoluyla (babadan oğula)
intikal etmez. İslâm, bir ırka, bir soy ve kabileye ayrıcalık verme anlayışını
kabul etmez. Krallıkla imâmetin bir farkı da; birinde soy, diğerinde
ehliyet/yetenek ve en uygun olanı belirlemenin öne çıkmasıdır.

11- Bey'at, imâmete lâyık bir imamın bulunduğu
vakit müslümanın boynuna borçtur. Aksine bir tavır, kişinin câhiliyye ölümü ile
ölmesini sonuçlandırabilir. Keyfî ve indî gerekçelerle bey'atı bozmak da, meşrû
imamın meşrû her emrine en küçük bir itaatsizlik de haramdır.

14- Devrim yoluyla ve zorla imâmete geçmek,
şer'î bir yol değildir. İmâmet, ümmetin bey'atı olmaksızın gerçekleşmez.

15- İmam adayının o makama ehil olabilmesi için
imâmete ait şartları taşıması gerekir.

16- İmamın, mevcut insanların en faziletlisi
olması şart değildir. Zaten bunu tesbit de mümkün olmayabilir. Evlâ olan,
faziletlilerden biri olması, müslümanlara en faydalı ve en uygun olanının
seçilmeye çalışılmasıdır.

17- Ümmetin maslahatıyla ilgili olarak imamın
üzerinde birçok görev vardır. Bunları imamın yerine getirme zorunluluğu ve
sorumluluğu vardır. Fakat bu görevleri yerine getirebilmesi için kendisine
yardım edilmesi, kendisinin ümmet üzerindeki haklarındandır.

18- Âdil imama karşı çıkmak ve fitneyi
uyandırmak haramdır, büyük günahlardandır. Allah'ın indirdiği hükümlerle
hükmettiği ve ma'siyeti emretmediği müddetçe imama itaat vâciptir. Şeriata ters
düşen yerde, Allah'a isyan kabul edilecek durumlarda itaat ise haramdır.
İmamların otoritesi, Kitap ve sünnete uygun davranmasına bağlıdır. Allah'a itaat
ettiği müddetçe kendilerine itaat edilir. Allah'a karşı geldiklerinde de
kendilerine karşı gelinir. Yaratıcı'ya isyanda mahlûka itaat yoktur. Kim isyanda
onlara itaat ederse, günah hem emredene ve hem de emri uygulayanadır.

19- Şûrâ, meşrû ve gereklidir. İmamın seçilmesi
ânında şûrânın olması vâcip olduğu gibi, halkın işlerinin düzenlenmesinde de
şûrâ gereklidir. Bu, halkın direkt veya dolaylı seçimiyle oluşabilecek "Danışma
Meclisi" şeklinde seçilecek milletvekillerinden veya İslâm'a ters düşmeyen çağın
anlayış ve ihtiyaçlarına uygun farklı şekillerde istişâre meclisinden
oluşabilir.

20- İslâm hukuk sistemi ve yönetim tarzı,
geçmişte ve bugün uygulanan beşerî sistemlerin tümünden farklı özelliklere
sahiptir. Güttüğü amaç, gâyeye götüren araçlar, vesileler, hedefler, dayandığı
kaynak/referans, ulaşmak istediği hedef... yönünden sayılamayacak farkı vardır.
O, beşerî düzenlerden çok ayrı bir sistemdir. Onunla beşerî hüküm, rejim ve
kanunları kıyaslamak mümkün değildir. (6)