Fecir | Konular | Kitaplar

Sebat ve Kararlılık; Azmin Açılımı

Sebat ve Kararlılık



Sebat ve Kararlılık; Azmin Açılımı

 

Sebat: Kararlı olma, sözde durma, ahde vefâ
etme; bir konuda iyi düşündükten sonra verilen karardan dönmeme demektir. Sebat,
ahlâkî faziletlerden biridir. Sebat ve metânet; herhangi bir konuda iyice
düşündükten sonra verilen karardan asla bir daha dönmemek demektir. Bu fazilete
sahip kişiler, sözünde sâbit ve görüşlerinde kuvvetli, işlerinde cesur ve
yürekli kimselerdir.

Sebat ve metânet sahipleri yapacakları işleri
önceden iyi düşünür, lehinde ve aleyhinde olan bütün sebepleri karşılaştırıp
ölçer, tercih sebeplerini bularak karar verir; böyle verilmiş karardan da artık
dönmezler. İrâde ile ilgili olan bu fazilete sahip olmak büyük bir meziyettir.
Ne sevinç, ne üzüntü, ne menfaat, ne heyecan, ne de başka bir bir şey metîn olan
adamı kararından döndürebilir.

Önderler ve önemli mevkilerde bulunan kişiler
sebat ve metânet sahibi olurlarsa, çevrelerindeki insanlar için cesaret ve güven
kaynağı durumuna gelirler. Böyleleri, işlerinde daha başarılı olur. Allah Teâlâ
şöyle buyurmuştur: "Ey mü'minler, bir düşman topluluğu ile karşılaştığınız
zaman, sebat edin ve Allah'ı çok anın ki, kurtulabilesiniz." (8/Enfâl, 45).
Bu âyette, sebat ve metânetin, harpte zafere erişmek ve kurtuluşa ulaşmak
hususundaki önemine işaret edilmiştir. Gerçekten de bu ahlâkî fazîlete sahip
olmayanların doğru karar vermeleri, işlerinde başarılı olmaları, düşmana gâlip
gelmeleri pek güçtür.

Sebat ve metânette âşırı gitmek inattır. Yokluğu
da, kararsızlıktır. Her ikisi de terk edilmesi gereken kötü huylardandır. Bu
konuda unutulmaması gereken bir husus da şudur. Sebat adını verdiğimiz
kararlılığı insan, meşrû, faydalı ve helâl olan şeylerde göstermelidir. Allah'ın
yasakladığı gayr-ı meşrû, zararlı ve haram işler için sebat gösterilemez. İnsanı
kötülüklere sürükleyen konularda metîn olmanın bir mânâsı yoktur. Zaten bu iki
ahlâkî kavram ancak müsbet davranışlarla birlikte varolabilir. (7)  

Allah'ın Dini'nde sebat etmek, azimle ve
tutarlılıkla sırat-ı müstakimde yürümek isteyen her sâdık müslüman için en başta
gelen bir istektir. Müslümanların halen içerisinde yaşadığı toplumların durumu,
ateşiyle yandıkları çeşitli fitneler ve tuzaklar, dini garip duruma düşüren
türlü şüpheler ve şehvetler... Öyle ki dine sarılan, hayret verici bir konuma
ulaşmıştır: "Dinine sarılan ateş parçasını elinde tutuyor gibidir."

Müslümanın, sebâtı sağlayacak sebeplere bugünkü
ihtiyacının, selef zamanındaki bir kardeşinin ihtiyacından daha fazla olduğu
konusunda hiçbir akıl sahibinin şüphesi yoktur. Ahlâkın kötülüğü, kardeşliğin
azlığı, yardımlaşma ve dayanışmanın zayıflığı  nedeniyle bunu gerçekleştirmek
için daha büyük gayret gerektirmektedir.

Dinden çıkma olaylarının çoğalması, İslâm için
çalışanlar arasında dahi sapmaların başgöstermesi, müslümanı bu gibi sonuçlardan
korkmaya ve güvenli bir neticeye ulaşmak için sebatı sağlayacak etkenleri
aramaya itmektedir.

Konunun, kendisi hakkında Nebî (s.a.s.)'in
"Ademoğlunun kalbi kaynadığı zaman tencereden daha
çok altüst olur." (Ahmed bin
Hanbel, VI/4; Hakim,  Müstedrek II/289; Bkz. es-Silsiletu's-Sahîha, 1772)
buyurduğu kalp ile bağlantılı olması... Rasûlullah (s.a.s.) kalp ile ilgili bir
başka benzetme daha yapar: "Kalp, ancak (takallubu) dönmesi dolayısıyla kalp
olarak isimlendirilmiştir. Kalp, bir ağaç gövdesindeki tüy gibidir. Rüzgâr onun
altını üstüne getirir." (Ahmed bin Hanbel, Müsned IV/408).



Şehvetler ve şüpheler karşısında dönüveren
kalbin sâbit hale getirilmesi, bu görevin büyüklüğüne ve zorluğuna uygun güçlü
etkenlere ihtiyaç duyan tehlikeli bir iştir (Muhammed Sâlih el-Müneccid, Sebat,
Tercüme: İsmail Yaşa).