Fecir | Konular | Kitaplar

Mü'minlerin Kâfirleri Velî/Dost Edinmesi






Mü'minlerin
Kâfirleri Velî/Dost Edinmesi:

 
İslâm dini, insana, insan olma
hak ve hürriyetini en doğru ve âdil şekilde veren ve herkese insanca muâmele
edilmesini emreden ilâhî bir dindir. Bununla beraber bu dinin, müslümanları
gayr-ı müslimlerin bâtıl inanç ve sultası altına bırakmayacağı da açıktır.
Nitekim Kur'an, müslümanların, İslâmî nizama halel getirecekleri ve müslümanları
doğru yoldan saptıracakları endişesiyle sırlarına vâkıf olacak şekilde gayr-ı
İslâmî unsurlarla samimiyet kurup dost ve ahbap olmalarını uygun görmemiştir.

"Allah'a ve âhiret gününe
iman eden bir toplumun -babaları, oğulları, kardeşleri, yahut akrabaları da
olsa- Allah'a ve Rasûlüne düşman olanlarla dostluk ettiğini göremezsin. İşte
onların kalbine Allah, imanı yazmış ve katından bir ruh ile onları
desteklemiştir..."    (58/Mücâdele, 22) "Ey iman edenler! Eğer iman
yerine küfrü beğenip tercih etmişlerse babalarınızı ve kardeşlerinizi bile
velî/dost kabul etmeyin. Sizden kim onları dost edinirse, işte onlar zâlimlerin
kendileridir." (9/Tevbe, 23) "Mü'minler mü'minleri bırakıp da kâfirleri
velî/dost edinmesinler. Kim bunu yaparsa Allah'tan ilişiği kesilmiş olur (artık
O'ndan hiçbir şey beklemesin)..." (3/Âl-i İmrân, 28)
Bu ve benzeri âyetler, çok net
bir üslûpla, mü'min sayılmak için her çeşit müşrik ve kâfiri velî edinmekten
kaçınmanın şart olduğunu ifade etmektedir. Allah sevgisiyle Allah düşmanlarının
sevgisini kalbinde birleştirmesi mümkün olmadığından kâfirleri velî edinmek
mü'mine yakışmaz. Allah'ı seven, O'nun düşmanlarına buğzetmek zorundadır. İmanla
küfür arasında hiçbir yakınlık ve ilişki yoktur. Âyetler, kâfir ve müşriklere
karşı muhabbet ve samimî dostluk gösterilmesine müsâade etmediği gibi,
sorumluluğunu onlara bırakıp onları yönetici kabul etmelerine de izin vermez.
Allah Teâlâ, mü'minleri, Allah'ın âyetlerini inkâr eden veya onlarla alay eden
kâfirlerle birlikte oturmayı yasaklamakta (4/Nisâ, 140) ve onların dünyadaki
konforlarına ve servetlerine bakıp imrenmekten de nehyetmektedir: "Sakın
kendilerini denemek için onlardan bir kesimi faydalandırdığımız dünya hayatının
süsüne gözlerini dikme! Rabbinin (âhiretteki) rızkı hem daha hayırlı, hem de
daha süreklidir." (20/Tâhâ, 131)
Kâfirleri dost kabul etmemek,
onlarla devamlı kavgalı ve savaş şartları içinde yaşamak değildir. Mü'minler,
kâfirlere karşı güzel davranış, adâlet ve ihsan ile hareket etmekten men
edilemezler. Çünkü kâfirleri velî edinmemek başka; onlara karşı hüsnü muâmele,
adâlet ve ihsan ile hareket etmek daha başka bir şeydir. Haklara riâyet, verilen
sözde durmak, ciddiyet, merhamet ve imanın gereği olan her çeşit güzel huylar
müslümanın şiarıdır. Fakat mü'minin her şeyden önce din ve imanında samimi
olması gerekir. Allah'tan başkasına nefsini teslim etmeyecek olan mü'minin,
kendisini herhangi bir sebepten dolayı kâfirlerin dostluğuna kaptırması, imanına
ve ciddiyetine aykırıdır. Dünyevî hususlarda kâfirlerle zâhiren güzel davranış
ve insanî ilişkilerde bulunmak haram değildir. Ama onlara meyletme, günahta
yardım etme ve onlara arka çıkma mânâsında kâfirleri velî/dost edinmek, meselâ
akrabalık sebebiyle bu tür yakınlık, küfrü icap ettirmese bile, haram kabul
edilmiştir. Çünkü bu anlamda kâfir kimseyi sevmek, bazen mü'mini onun yolunu
güzel görmeye ve dinine râzı olmaya cezbedebilir. Bu da onu İslâm'dan çıkarır. 

"Mü'minler mü'minleri
bırakıp da kâfirleri velî/dost edinmesinler..." (3/Âl-i İmrân, 28)
hitâbından maksat, onlarla her türlü dünyevî ilişkileri kesip devamlı düşmanca
davranmak değil; onların hükümranlıklarını ve yönetim şekillerini desteklemek,
müslümanların sırlarını onlara ifşâ  ve müslümanların aleyhine onlarla ittifak
edecek şekilde gönül dostu olmak ve onların inançlarını benimsemekle olur.
Mü'minlerle kâfirler
arasındaki velâyet ilişkisini durum ve şartlara göre mubah, haram ve küfür olmak
üzere üç kategoride ele almak mümkündür:
1- Mubah sayılan ilişki:
Kalben sevgi ve muhabbet beslemeksizin insan olmaları hasebiyle dünyevî
hususlarda zâhiren güzel ilişkilerde bulunmak ve insan haklarına saygılı
davranarak adâletle muâmele etmek.
2- Haram sayılan velâyet:
Dinlerinin bâtıl olduğunu kabul etmekle birlikte akrabalık veya kişisel muhabbet
sebebiyle kâfirlerle karşılıklı olarak yardımlaşmak, işbirliği yapmak ve onlara
meyletmek şeklinde ortaya çıkan velâyet, yani dostluktur. İşte bu durum, küfrü
gerektirmese de şer'an yasaklanmıştır. Zira bu çerçevede birbirleriyle ilişkiyi
sürdürmek, bazen mü'minlerin onların yolunu benimsemesine ve dinlerine rızâ
göstermesine sebep olabilir. Bu da neticede kendilerini dinlerinden çıkarabilir.
3- Küfrü gerektiren velâyet:
Kâfirlerin dinlerini ve yaşantılarını benimseyip kalben onlara sevgi ve muhabbet
göstermek, mü'minlerin aleyhine onlara arka çıkmak, mü'minlerin gizli ve mahrem
sırlarını onlara ifşâ edecek şekilde onları velî/dost edinmektir. Bu, onların
küfrünü tasvip etmek ve ona râzı olmak anlamına gelir. Küfrü tasvip ve küfre
rızâ, küfür olduğundan, onlarla bu çeşit velâyet/dostluk ilişkisi kurmak küfrü
gerektirir. "Ey iman edenler! Benim de düşmanım, sizin de düşmanınız olanları
dost edinmeyin... Ben sizin gizlediğinizi de açığa vurduğunuzu da bilirim.
Sizden kim bunu yaparsa, doğru yoldan sapmış olur." (60/Mümtehine, 1)
"Sen, zikrimize iltifat etmeyen ve dünya hayatından başka bir şey
istemeyenlerden yüz çevir." (53/Necm, 29)
İman edenler, bütün dünya
görüşlerini ve hayatlarını tanzim edecekleri esasları Kur'an'dan almaları
gerektiği gibi; sevgi, muhabbet, buğz ve nefret ölçülerini de Kur'an'dan almak
zorundadırlar. Allah'ın dini, tevhid dini olduğuna göre mü'minin muhabbet ve
dostluğu, yalnız bu dairenin içerisinde cereyan etmelidir. Hem Allah'ı, hem de
O'nun düşmanlarını sevmek, mantıkî bir çelişkidir. (7)