Fecir | Konular | Kitaplar

Kur'ân-ı Kerim'de Câhiliyye Kavramı

Kur

Kur'ân-ı Kerim'de Câhiliyye Kavramı

Kur'ân-ı Kerim'de câhiliyye kelimesi, toplam 4
yerde geçer: 3/Âl-i İmrân, 154; 5/Mâide, 50; 33/Ahzâb, 33; 48/Feth, 26.
Câhiliyye kelimesinin kökü olan "c-h-l" ve türevleri ise toplam 24 yerde
zikredilir.

Câhiliyye, belli bir döneme ait bir olgu değil;
insan hayatında sürekli var olan dinamik ve yaşayan bir olgudur.
Peygamberimiz'den önceki dönem câhiliyye devri olduğu gibi; günümüz modern
câhiliyyesi de en büyük ve en ilkel câhiliyyedir. Câhiliyyenin, kendine göre
(Allah'a dayanmayan) inanç sistemi, yaşayış biçimi, ahlâk anlayışı ve devlet
görüşü vardır. Kur'an'da câhiliyye kelimesinin geçtiği dört âyet, câhiliyyenin
temel dört görünüşünü ifade eder:

a- Câhiliyyenin inanç sistemi, Allah hakkındaki
zannı: "...Kendi canlarının kaygısına düşmüş bir grup da, Allah hakkında
haksız olarak câhiliyye zannına kapılıyorlardı." (3/Âl-i İmrân, 154).
Dolayısıyla vahye/ilme dayanan bir inanç değil; zanna ve cehâlete dayanan bir
inanç câhiliyyenin özelliğidir.

b- Câhilî yaşayış biçimi, câhiliyye taassub ve
barbarlığı: "O zaman inkâr edenler, kalplerine taassubu, câhiliyyet
taassubunu yerleştirmişlerdi..." (48/Fetih, 26). Dolayısıyla câhiliyyenin
kendine has, İslâm dışı bir hayat tarzı, dünya görüşü söz konusudur.

c- Câhiliyye ahlâk anlayışı/ahlâksızlığı:
"(Ey peygamber hanımları!) evlerinizde vakarınızla oturun, ilk câhiliyye (devri
kadınları)nın açılıp saçılarak, zînetlerini göstererek yürüyüşü gibi
yürümeyin..." (33/Ahzâb, 33). İslâm ahlâkıyla bağdaşmayan modern bazı tavır
ve kıyafet/kıyafetsizliğin eski câhiliyyenin devamı olduğu anlaşılmaktadır.

d- Câhiliyyenin hüküm, yönetim ve devlet
anlayışı: "Yoksa onlar câhiliyye idaresini mi istiyorlar? İyi anlayan bir
topluma göre, hükmü/hükümranlığı Allah'tan daha güzel kim vardır?" (5/Mâide,
50). Demek ki, Allah'ın hükmüne dayanmayan câhiliyye yönetimi, İslâm öncesi
câhilî yönetimin hortlatılmasından başka bir şey değildir.

Kur'an'ın ifâdelerinden anlaşılan odur ki;
câhiliyye mensûbu câhil insan, puta tapmakta ısrar eder (46/Ahkaf, 23; 6/En'âm,
111), azap, mûcize istemekle Allah'ı ve Peygamber'i kendine göre âciz bırakmaya
çalışır. Tuzak kurar, yalancıdır, kıskançtır (12/Yusuf, 89). Şirke dâvet eder
(25/Furkan, 63). Allah'a yalan isnad eder (2/Bakara, 67). Peygmaberlerden insan
gücünün sınırlarını aşan olağanüstü şeyler göstermelerini talep eder (6/En'âm,
35). Allah hakkında kötü zanda bulunur (3/Âl-i İmrân, 154). Kavmiyetçidir
(48/Fetih, 26). Ayrıca açılıp saçılmak (33/Ahzâb, 33), zinâ etmek (12/Yusuf, 33;
4/Nisâ, 17) de câhilî birer davranıştır. Fâsıklar câhiliyye hükmünün özlemi
içinde olan, câhilî bir hayat tarzını benimseyen insanlardır (5/Mâide, 50).
Mü'minler câhil olmamak için, bu kötü hasletlerden uzak durmanın yanında, şirke
dâvet edenlerden yüzçevirmeli (7/A'râf, 119), Allah'tan kâfirleri bağışlamasını
istememeli (11/Hûd, 46) ve fâsıkların getirdikleri haberleri aslını araştırmadan
kabul edip kullanmamalıdırlar (49/Hucurât, 6).

"Sana kederin ardından üzerinize bir
güvenlik (duygusu) indirdi, bir uyuklama ki, içinizden bir grubu sarıveriyordu.
Bir grup da, canları derdine düşmüştü. Allah'a karşı haksız yere câhiliyye
zannıyla zanlara kapılarak: ‘bu işten bize ne var ki!?' diyorlardı. De ki:
‘Şüphesiz işin tümü Allah'ındır.' Onlar, sana açıklamadıkları şeyi içlerinde
gizli tutuyorlar. ‘bu işten bize bir şey olsaydı, biz burada öldürülmezdik'
diyorlar. De ki: ‘Eğer evlerinizde de olsaydınız, üzerlerine öldürülmesi
yazılmış olanlar, yine devrilecekleri yerlere gidecekti. (Bunu) Allah,
sînelerinizdeki denemek ve kalplerinizde olanı arındırmak için (yaptı). Allah,
sînelerin özünde saklı duranı bilendir." (3/Âl-i İmrân, 154)

"Yoksa onlar câhiliyye hükmünü/yönetimini mi
istiyorlar? İyi anlayan bir topluma göre, Allah'tan daha güzel hükmü/yönetimi
olan kim olabilir?" (5/Mâide, 50)

"Allah bahîra, sâibe, vasîle ve hâm diye bir şey
(meşrû) kılmamıştır. Fakat kâfirler, yalan yere Allah'a iftirâ etmektedirler ve
onların çoğunun da kafaları çalışmaz. Onlara: ‘Allah'ın indirdiğine ve Rasûl'e
gelin' denildiği vakit: ‘Babalarımızı üzerinde bulduğumuz (yol) bize yeter'
derler. Ataları hiçbir şey bilmiyor ve doğru yol üzerinde bulunmuyor iseler de
mi?" (5/Mâide, 103-104)

"(Ey peygamber hanımları!) evlerinizde
vakarınızla oturun, ilk câhiliyye (devri kadınları)nın açılıp saçılarak,
zînetlerini göstererek yürüyüşü gibi yürümeyin..."
(33/Ahzâb, 33)

"O zaman inkâr edenler, kalplerine taassubu,
câhiliyyet taassubunu yerleştirmişlerdi..."
(48/Fetih, 26)

"Ey iman edenler! Eğer bir fâsık (günahtan
korkmayan, açıktan günah işleyen) birisi size bir haber getirirse onu araştırın.
Yoksa cehâlet sonucu (farkında olmadan) bir topluluğa kötülükte bulunursunuz da,
sonra işlediklerinize pişman olursunuz."
(49/Hucurât, 6)

"Ey kavmim, ben sizden buna karşılık bir
ücret/mal istemiyorum. Benim ecrim, yalnızca Allah'a aittir. Ben iman edenleri
kovacak değilim. Onlar gerçekten Rablerine kavuşacaklar. Ancak ben sizi câhillik
etmekte olan bir kavim görüyorum."
(11/Hûd, 29)

Câhilî değerlere sahip böylesi bir zihniyet aynı
zamanda korkunç bir ahlâkî çöküşün de temelini oluşturmaktadır. "Siz
gerçekten kadınları bırakıp şehvetle erkeklere mi yaklaşıyorsunuz? Hayır, siz
câhillik etmekte olan bir kavimsiniz." (27/Neml, 55).

"Dediler ki; ‘Sen bizi ilâhlarımızdan çevirmek
için mi geldin? Şu halde eğer doğru söylüyorsan tehdit ettiğin şeyi bize getir.'
Dedi ki: ‘İlim ancak Allah katındadır. Ben size gönderildiğim şeyi tebliğ
ediyorum, ancak sizi câhillik eden bir kavim olarak görüyorum."
(46/Ahkaf, 22-23)

"İçinizden kim bir cehâlet sonucu bir kötülük
işler, sonra tevbe eder ve (kendini) ıslah ederse kuşku yok, O, bağışlayandır,
merhamet edendir." (6/En'âm, 54)

"Allah'ın (kabulünü) üzerine aldığı tevbe, ancak
cehâlet nedeniyle kötülük yapanların, sonra hemen tevbe edenlerinkidir."
(4/Nisâ, 117)

"(Nuh, boğulmak üzere olan müşrik oğlu için dedi
ki:) ‘Rabbim şüphesiz benim oğlum âilemdendir ve Senin vaadin de doğrusu haktır.
Sen hâkimlerin hâkimisin.' Dedi ki: ‘Ey Nûh, kesinlikle o senin âilenden
değildir. Çünkü o, sâlih olmayan bir iş (şirk işlemiştir). Öyleyse hakkında
ilmin olmayan şeyi Benden isteme. Gerçekten Ben, câhillerden olmayasın diye sana
öğüt veriyorum.' Dedi ki: ‘Rabbim, ilmim/bilgim olmayan şeyi Senden istemekten
Sana sığınırım. Ve eğer beni bağışlamaz ve bana merhamet etmezsen, hüsrâna
uğrayanlardan olurum." (11/Hûd,
45-47)

"Eğer onların yüzçevirmeleri sana ağır geldiyse,
onlara bir âyet getirmek için yerde bir tünel açmaya veya göğe bir merdiven
dayamaya gücün yetiyorsa (öyle yap). Eğer Allah dileseydi, onların tümünü
hidâyet üzere toplardı. Öyleyse sakın câhillerden olma."
(6/En'âm, 35)

"(Yusuf) dedi ki: ‘Rabbim, zindan bunların beni
kendisine çağırdıkları şeyden bana daha sevimlidir. Onların kurdukları düzeni
benden uzaklaştırmazsan onlara (korkarım) eğilim gösterir (böylece) câhillerden
olurum." (12/Yusuf, 33)

"Onları hidâyete çağırsanız işitmezler. Onların
sana baktıklarını sanırsın, oysa onlar görmezler. Sen affı tut, ma'rûfu emret ve
câhillerden yüzçevir." (7/A'râf,
198-199)

"Yoksa Allah, yarattıklarından kızları kendisine
aldı da oğulları size mi ayırdı?! Rahmân'a isnat edilen kız çocuğuyla, onlardan
biri müjdelenince hiddetinden yüzü simsiyah kesilir. Süs içinde yetiştirilip
savaş edemeyecek olanı istemiyorlar mı? Onlar, Rahmân'ın kulları olan melekleri
de dişi saydılar. Acaba meleklerin yaratılışını mı gördüler? Onların bu
şâhitlikleri yazılacak ve sorguya çekileceklerdir."
(43/Zuhruf, 16-19)

"Onlar (müşrikler), kızları Allah'a -ki Allah
bundan münezzehtir-, beğenip hoşlandıklarını (erkek çocukları) da kendilerine
nisbet ediyorlar." (16/Nahl, 57) (Huzâa
ve Kinâne kabîleleri, ‘melekler, Allah'ın kızlarıdır' diyorlardı. Halbuki
kendileri kız çocuklarını diri diri toprağa gömüyorlardı. Nitekim, bundan
sonraki âyetler onların kız çocuklarına karşı takındıkları tavrı çok iyi tasvir
etmektedir.)

"Onlardan biri kız ile müjdelendiği zaman,
öfkelenmiş olarak yüzü kapkara kesilir. Kendisine verilen müjdenin kötülüğünden
dolayı kavminden gizlenir. Onu, aşağılık duygusu içinde kalarak yanında tutacak
mı, yoksa toprağa mı gömecek? (Bunu düşünür durur). Bakın ki, verdikleri hüküm
ne kadar kötüdür!" (16/Nahl, 58-59)

"Diri diri toprağa gömülen kızlara, ‘suçunuz
neydi, hangi günah sebebiyle öldürüldünüz?' diye sorulduğunda ... her kişi
(hayır ve şerden) neler yapıp getirdiğini anlar."
(81/Tekvîr, 8-9, 14)

"Ey Peygamber hanımları! Siz, kadınlardan
herhangi biri gibi değilsiniz. Eğer ittika ediyor/(Allah'tan) korkuyorsanız,
sözü, (yabancı erkeklere karşı) yumuşak söylemeyin ki kalbinde hastalık bulunan
kimse kötü ümide kapılmasın. Mar'rûf/güzel ve münâsip sözler söyleyin.
Evlerinizde vakarınızla oturun, ilk câhiliyye (devri kadınları)nın açılıp
saçılarak ziynetlerini göstererek yürüyüşü gibi yürümeyin. Namazı kılın, zekâtı
verin, Allah ve Rasûlü'ne itaat edin. Ey Ehl-i Beyt! Allah sizden, ricsi/şek ve
şüpheyi (kötü huyları) gidermek ve sizi tertemiz yapmak istiyor. Evlerinizde
okunan Allah'ın âyetlerini ve hikmeti hatırlayın. Şüphesiz Allah, her şeyin iç
yüzünü bilendir ve her şeyden haberi olandır."
(33/Ahzâb, 32-34)

"Ey Âdem oğulları! Size çirkin yerlerinizi
örtecek giysi, süslenecek elbise indirdik. Takvâ elbisesi ise daha hayırlıdır.
İşte bunlar, Allah'ın âyetlerindendir. Belki düşünüp öğüt alırlar (diye onları
indirdi). Ey Âdem oğulları! Şeytan, ana-babanızı (Âdem ile Havvâ'yı), çirkin
yerlerini kendilerine göstermek için elbiselerini soyarak cennetten çıkardığı
gibi sizi de şaşırtıp bir fitneye/belâya düşürmesin. Çünkü o ve kabîlesi, sizin
onları göremeyeceğiniz yerden sizi görürler. Şüphesiz Biz şeytanları, iman
etmeyenlerin dostları kıldık." (7/A'râf,
26-27)

"Mü'min erkeklere, gözlerini (harama)
dikmemelerini, ırzlarını da korumalarını söyle. Çünkü bu, kendileri için daha
temiz bir davranıştır. Şüphesiz Allah, onların yapmakta olduklarından
haberdardır. Mü'min kadınlara da söyle: Gözlerini (harama bakmaktan) korusunlar;
nâmus ve iffetlerini muhâfaza etsinler. Görünen kısımları hâriç olmak üzere,
ziynetlerini teşhir etmesinler. Başörtülerini yakalarının üzerine (kadar)
örtsünler. Kocaları, babaları, kocalarının babaları, kendi oğulları, kocalarının
oğulları, erkek kardeşleri, erkek kardeşlerinin oğulları, kız kardeşlerinin
oğulları, kendi kadınları (mü'min kadınlar), ellerinin altında bulunan
(köleleri), erkeklerden, kadına ihtiyacı kalmamış (cinsî güçten düşmüş)
hizmetçiler, yahut henüz kadınların gizli kadınlık husûsiyetlerinin farkında
olmayan çocuklardan başkasına ziynetlerini göstermesinler. Gizlemekte oldukları
ziynetleri anlaşılsın diye ayaklarını yere vurmasınlar (dikkatleri üzerine
çekecek tarzda yürümesinler). Ey mü'minler! Hep birden Allah'a tevbe ediniz ki
kurtuluşa eresiniz." (24/Nûr, 31)

"Ey Peygamber! Hanımlarına, kızlarına ve
mü'minlerin kadınlarına (bir ihtiyaç için dışarı çıktıkları zaman) cilbâblarını/örtülerini
(dış giysilerini) üstlerine almalarını (vücutlarını örtmelerini) söyle. Onların
tanınması ve incitilmemesi için en elverişli olan budur. Allah, çok bağışlayan,
çok merhamet edendir." (33/Ahzâb, 59)

"Onlara (müşriklere): 'Allah'ın indirdiğine
uyun' denildiği zaman onlar, 'Hayır! Biz atalarımızı üzerinde bulduğumuz yola
uyarız' dediler. Ya ataları bir şey anlamamış, doğruyu da bulamamış idiyseler?
(Hidâyet çağrısına kulak vermeyen) kâfirlerin durumu, sadece çobanın bağırıp
çağırmasını işiten hayvanların durumuna benzer. Çünkü onlar sağırlar, dilsizler
ve körlerdir. Bu sebeple düşünmezler."
(2/Bakara, 170-171)

"Onlara, 'Allah'ın indirdiğine ve Rasûl'e gelin'
denildiği vakit, 'babalarımızı üzerinde bulduğumuz (yol) bize yeter' derler.
Ataları hiçbir şey bilmiyor ve doğru yol üzerinde bulunmuyor iseler de mi?"
(5/Mâide, 104)

"Onlar bir kötülük yaptıkları zaman:
'Babalarımızı bu yolda bulduk. Allah da bize bunu emretti' derler. De ki: 'Allah
kötülüğü emretmez. Allah'a karşı bilmediğiniz şeyleri mi söylüyorsunuz?"
(7/A'râf, 28)

"(Âd kavmi, peygamberleri Hûd (a.s.)'a) Dediler
ki: ‘Sen bize tek Allah'a kulluk etmemizi ve atalarımızın tapmakta olduklarını
bırakmamız için mi geldin? Eğer doğrulardan isen, bizi tehdit ettiğini (azâbı)
getir. (Hûd) dedi ki: ‘Artık size Rabbinizden bir azap ve bir gazab/hışım
inmiştir. Haklarında Allah'ın hiçbir delil indirmediği, sadece sizin ve
atalarınızın taktığı kuru isimler hususunda benimle tartışıyor musunuz? Bekleyin
öyleyse, şüphesiz ben de sizinle beraber bekleyenlerdenim."
(7/A'râf, 70-71)

"Kıyâmet gününde, ‘Biz bundan habersizdik'
demeyesiniz diye Rabbin Âdem oğullarından, onların bellerinden zürriyetlerini
aldı ve onları kendilerine şâhit tuttu ve dedi ki: ‘Ben sizin Rabbiniz değil
miyim?' (Onlar da), ‘Evet (Rabbimiz olduğuna) şâhit olduk' dediler. Yahut, (ne
yapalım) daha önce babalarımız Allah'a şirk/ortak koştu, biz de onlardan sonra
gelen bir nesildik, (onun için biz de onların izinden gittik. Ahd'i) iptal
edenlerin yüzünden bizi helâk edecek misin?"
(7/A'râf, 172-173)

"Onlar (Firavun ve toplumu) dediler ki:
‘Babalarımızı üzerinde bulduğumuz (dinden) bizi döndüresin ve yeryüzünde ululuk
sizin ikinizin olsun diye mi bize geldin? Halbuki biz size inanacak değiliz."
(10/Yûnus, 78)

"(Medyen halkı) Dediler ki: ‘Ey Şuayb!
Babalarımızın taptıklarını (putları) bırakmamızı, yahut mallarımızda (eksik veya
fazla verme hususunda) dilediğimizi yapmayı terk etmemizi sana namazın mı
emrediyor? Hakikaten sen yumuşak huylusun, çok akıllısın, (diyerek alay
ettiler)." (11/Hûd, 87)

"O halde onların tapmakta oldukları şeylerden
(bu şeylerin onları azaba götürdüğünden) şüphen olmasın. Çünkü onlar ancak daha
önce babalarının taptığı gibi tapıyorlar. Biz onların (azaptan) nasiplerini
mutlaka eksiksiz olarak vereceğiz."
(11/Hûd, 109)

"(Yusuf dedi ki:) Ey zindan arkadaşlarım!
Çeşitli tanrılar mı daha iyi, yoksa kahredici olan bir tek Allah mı? Siz,
Allah'ı bırakıp sadece sizin ve atalarınızın taktığı (birtakım anlamsız)
isimlere tapıyorsunuz. Allah onlar hakkında herhangi bir delil indirmemiştir.
Hüküm Allah'tan başkasının değildir. O da Kendisinden başkasına ibâdet
etmememizi emretmiştir. İşte dosdoğru din budur. Fakat insanların çoğu
bilmezler." (12/Yûsuf, 39-40)

"Dediler ki; ‘Sen bizi ilâhlarımızdan çevirmek
için mi geldin? Şu halde eğer doğru söylüyorsan tehdit ettiğin şeyi bize getir.'
Dedi ki: ‘İlim ancak Allah katındadır. Ben size gönderildiğim şeyi tebliğ
ediyorum, ancak sizi câhillik eden bir kavim olarak görüyorum."
(46/Ahkaf, 22-23)

"Gerçek şu ki, Biz onlara melekler indirseydik,
onlarla ölüler konuşsaydı ve her şeyi karşılarına toplasaydık -Allah'ın dilediğ
dışında- yine onlar inanmayacaklardı. Ancak onların çoğu câhillik ediyorlar."
(6/En'âm, 11)

"Onların da (Allah evlât edindi diyenlerin),
atalarının da bu konuda hiçbir bilgisi yoktur. (Onların küfür ve iftira
husûsunda) ağızlarından çıkan bu söz ne büyük oldu! Çünkü yalandan başka bir şey
söylemiyorlar." (18/Kehf, 5)

"Andolsun Biz, daha önce İbrâhim'e de hidâyet,
dürüstlük ve bilgi gücü vermiştik. Biz onu iyi tanırdık. O, babasına ve kavmine:
‘Şu karşısına geçip tapmakta olduğunuz heykeller nedir böyle?' demişti. Dediler
ki: ‘Biz, babalarımızı bunlara tapar kimseler olarak bulduk.' ‘Doğrusu, dedi,
siz ve babalarınız, açık bir sapıklık içindeymişsiniz."
(21/Enbiyâ, 51-54)

"Onlara: 'Allah'ın indirdiğine uyun' dendiğinde:
'Hayır, biz babalarımızı üzerinde bulduğumuz yola uyarız, derler. Ya şeytan,
onları alevli ateşin azabına çağırıyor idiyse!"
(31/Lokman, 21)

"Onlara açık açık âyetlerimiz okunduğu zaman
demişlerdi ki: ‘Bu, sizi babalarınızın taptığı (putlardan) çevirmek isteyen bir
adamdan başkası değildir. Bu (Kur'an) da uydurulmuş bir yalandan başka bir şey
değildir.' Hak kendilerine geldiğinde hakkı inkâr edenler de: ‘Bu, apaçık bir
büyüdür, başka bir şey değildir' dediler."
(34/Sebe', 43)

"Sonra kesinlikle onların dönüşü, çılgın ateşe
olacaktır. Kuşkusuz onlar atalarını dalâlette buldular da peşlerinden koşup
gittiler. Andolsun ki, onlardan önce eski toplumların çoğu dalâlete düştü.
Kuşkusuz, Biz onlara uyarıcılar göndermiştik. Uyarılanların âkıbetinin ne
olduğuna bir bak! Allah'ın ihlâslı kulları müstesnâ"
(37/Sâffât, 68-74)

"Yoksa bundan önce onlara bir kitap verdik de
ona mı tutunuyorlar? Hayır! Sadece, 'biz babalarımızı bir din üzerinde bulduk,
biz de onların izinde gidiyoruz' derler. Senden önce de hangi memlekete uyarıcı
göndermişsek mutlaka oranın varlıklıları: 'Babalarımızı bir din üzerinde bulduk,
biz de onların izlerine uyarız' derlerdi. 'Ben size, babalarınızı üzerinde
bulduğunuz (din)den daha doğrusunu getirmişsem (yine mi bana uymazsınız)?'
deyince, dediler ki: 'Doğrusu biz, sizinle gönderilen şeyi inkâr ediyoruz.' Biz
de onlardan intikam aldık. Bak, yalanlayanların sonu nasıl oldu?"
(43/Zuhruf, 21-25)

"Bunlar (putlar), sizin ve atalarınızın taktığı
isimlerden başka bir şey değildir. Allah onlar hakkında hiçbir delil
indirmemiştir. Onlar zanna ve nefislerinin aşağı hevesine uyuyorlar. Halbuki
kendilerine Rableri tarafından yol gösterici gelmiştir."
(53/Necm, 23)

"Biz, insana ana-babasına iyi davranmasını
tavsiye etmişizdir. Eğer onlar, seni, hakkında bilgin olmayan bir şeyi (körü
körüne) Bana şirk/ortak koşman için zorlarlarsa, onlara itaat etme. Dönüşünüz
ancak Banadır. O zaman, size yapmış olduklarınızı haber vereceğim."
(29/Ankebût, 8)

"Eğer onlar (ana-baban) seni, hakkında bilgin
olmayan bir şeyi (körü körüne) Bana şirk/ortak koşman için zorlarlarsa, onlara
itaat etme. Onlarla dünyada iyi geçin. Bana yönelenlerin yoluna uy. Sonunda
dönüşünüz ancak Banadır. O zaman size, yapmış olduklarınızı haber veririm."
(31/Lokman, 15)