Fecir | Konular | Kitaplar

Câhiliyyenin Dünü Bugünü .

Câhiliyyenin Dünü Bugünü



Câhiliyyenin Dünü Bugünü

 

İslâm literatürünün etkisiyle Türkçeye giren
kelimeler, ekseriyetle tarihsel süreç içinde asıl anlamlarını koruyamamışlar, ya
da anlamı deforme olmuş bir halde kullanılagelmişlerdir. "Câhil" kelimesi de
anlamından büyük oranda uzaklaşmış ve öğrenim görmemiş, tecrübesiz, genç-toy,
bilgisi olmayan (TDK Türkçe Sözlük) anlamında kullanılagelmiştir. Gerçi "cehl"
Kur'an'da câhillikle hareket etmek, olayların içine nüfuz edememek ve daima
sathî düşünmek, dolayısıyla her zaman basit ve isâbetsiz hükümler vermek
anlamında da kullanılmaktadır ki, ilmin zıddı anlamında cehlin yaygın anlamı da
budur (4/Nisâ, 17; 6/En'âm, 54). Fakat Kur'an'da bu anlam çok önemli bir rol
oynamaz.

Cehl, cehâlet, câhil, câhiliyye aynı kökten
gelen kelimeler olduğu için, ayrı ayrı kelime çözümlemelerine gerek yoktur. Bu,
cehl kelimesi ve türevlerinin Kur'an'da nasıl kullanıldığının ortaya
konulmasıyla açıkça görülecektir. Kur'an'da câhiller, hakikati aramayan
mahrumları değil, onları aşağılayan (11/Hûd, 29), insan yerine koymayan
müktekbirleri ifâde eder. İsrâiloğulları'nın puta tapma arzusu da Kur'an'da
câhilce bir tavır olarak zikredilmektedir (7/A'râf, 138).

Câhil insan, puta tapmakta ısrar eder (46/Ahkaf,
23; 6/En'âm, 111), azap, mûcize istemekle Allah'ı ve Peygamber'i kendine göre
âciz bırakmaya çalışır. Tuzak kurar, yalancıdır, kıskançtır (12/Yusuf, 89).
Şirke dâve eder (25/Furkan, 63). Allah'a yalan isnad eder (2/Bakara, 67).
Peygmaberlerden insan gücünün sınırlarını aşan olağanüstü şeyler göstermelerini
talep eder (6/En'âm, 35). Allah hakkında kötü zanda bulunur (3/Âl-i İmrân, 154).
Kavmiyetçidir (48/Fetih, 26). Ayrıca açılıp saçılmak (33/Ahzâb, 33), zinâ etmek
(12/Yusuf, 33; 4/nisâ, 17) de câhilî birer davranıştır. Fâsıklar câhiliyye
hükmünün özlemi içinde olan, câhilî bir hayat tarzını benimseyen insanlardır (5/Mâide,
50). Mü'minler câhil olmamak için, bu kötü hasletlerden uzak durmanın yanında,
şirke dâvet edenlerden yüzçevirmeli (7/A'râf, 119), Allah'tan kâfirleri
bağışlamasını istememeli (11/Hûd, 46) ve fâsıkların getirdikleri haberleri
aslını araştırmadan kabul edip kullanmamalıdırlar (49/Hucurât, 6). 

Câhiliyye kelmesi "İslâm'dan önce" diye tercüme
edilemez. Çünkü o daha çok şimdiyi gösterir. Câhiliyyede teslimiyet ve tevâzuya
aykırı düşen özellikler baskındır. İnsanın kendi gücüne güvenmesi, sınırsız
benliği, İlâhî ölçü tanımazlığı ile kulluğa aykırı düşen her şeyi câhiliyyede
vardır (Toshihiko İzutsu, Kur'an'da İnsan ve Allah, Yeni Ufuklar Neşriyat, s.
190). Câhiliyye insanından kimse İslâm'daki kulluk, teslimiyet ve
alçakgönüllülüğü isteyemez. O, kendi kendisinin Rabbidir (25/Furkan, 43). Tevâzu
ve teslimiyet kime karşı olursa olsun, ona göre hür doğmuş Arab'ı
köleleştirmekten başka bir şey değildir (A.g.e., s. 191). Çağımızdaki ben
merkezci ve ferdin inanç ve amellerinin sadece kendisini bağlayacağı,
dolayısıyla sorgulanamayacağı anlayışı, eskinin aynen benzeridir.

Kur'an'da sürekli olumsuzlanan câhillik,
kâfirlerin küfrünün temelidir. Gerçekten gururlu isyankârlık rûhu, İlâhî hiçbir
otoritenin önünde eğilme duygusudur ki kâfirleri yeni dine karşı şiddetli bir
muhâlefete itmiştir. Cehl, aynı zamanda en ufak bir kızgınlık ânında irâdesini
kaybedip parlayan, kontrolsüz bir ihtirasla öfkesine kapılıp sonucunu düşünmeden
hemen körü körüne atılan, ateşli, sabırsız kişinin sorumsuz davranışı anlamına
gelir. Bu, duygularına/hırslarına hâkim olamayan aşırı bir insanın davranışıdır.
Bu insan, doğruyu yanlıştan ayırt etme ölçüsünü yitirip kendisini öfkenin
pençesine düşürür.

Hılm ise bu tür cehl kavramının tam karşıtıdır.
Hılm, cehl patlamasını dizginleyebilen insanın ahlâkıdır. Halîm, duygularını
frenlemesini, kör ihtiraslarını yenmesini bilendir. Önce câhil iken sonra
İslâm'ı kabul eden şâir Amr bin Ahar el-Bahîlî şiirinde cehl ve hılmi bir arada
şöyle kullanıyor: "Câriyelerimizin servis yaptığı büyük kazanlar bir kere
‘câhil' odlumu (kaynadımı) bir daha ‘halîm' (sükûnet içinde) olmaz." (İzutsu,
a.g.e., s. 194).

Hılm kuzu gibi olmak değil; aksine ruhun öyle
aktif ve olumlu gücüdür ki, insan onunla kendisini şaşkına çevirecek olan
ihtiras ve öfkesine gem vurup onu dindirir. Hılm, üstün bir akıl gücünün
işaretidir. Muhabbet şiirinde hılmin bu olumlu özelliğini şöye ifade eder:
"Birden Rababi hatırladı ve onu hatırlaması bir hastalıktır. Ve derin bir aşka
düştü, artık onun için hılm (sükûnet) kalmaz."

Gücün olmadığı yerde, hılm de yoktur. Hılm,
başkalarını idâre edenlerin vasfıdır. Başkaları tarafından yönetilenlerin vasfı
değildir. Yaratılış bakımından zayıf ve güçsüz olan kişiye, kızdırdırıldığı
zaman ne kadar sâkin durursa dursun, halîm denmez. O sadece zayıftır (İzutsu,
a.g.e., s. 198). Hılmin dış görünüşü vakar ise, cehlin belirtisi de zulümdür.
Yani zulüm cehlin özel bir görünüşüdür.