Fecir | Konular | Kitaplar

Câhiliyye Hükmü ve Câhiliyyede Toplum Hayatı

Câhiliyye Hükmü ve Câhiliyyede Toplum Hayatı



Câhiliyye Hükmü ve
Câhiliyyede Toplum Hayatı:



 

İnsanın Allah'a kul olma yerine, kendi
bilmezliğini temel ölçü edinmesinin ifâdesi olan câhiliyyenin hayata müdâhale
ettiği en somut olan hüküm koyma konusundadır. Rabbimiz insan ilişkilerini
belirleyen hükümlerin beşerî kökenli değil, Rabbânî ölçekli olduğunu ve vahyî
hükümleri uygulama konusunda şaşkınlığa düşmemizi belirterek bizleri ikaz
etmektedir: "Onlar hâlâ câhiliyye
hükmünü mü arıyorlar? Kesin bilgiyle iman eden eden bir topluluk için hükmü,
Allah'tan daha güzel olan kimdir?"
(5/Mâide, 50) Rabbimiz daha inzâl olan ilk âyetlerde hukuk alanındaki câhilî
sapmaya hayatın içinden canlı örnekler vererek vahyin muhâtaplarını uyarmış ve
insanları câhilî uygulamalara karşı köklü bir tavır alışa yöneltmiştir:
"Kendisini tek olarak yarattığımı Bana bırak
ki Ben ona, alabildiğine geniş kapsamlı bir mal verdim. Göz önünde hazır
çocuklar ve sayısız imkân ve fırsatları önüne serdim. Sonra, daha arttırmam için
tamah eder. Hayır, çünkü o, Bizim âyetlerimize karşı kesin bir inatçıdır. Onu
alabildiğine sarp bir yokuşa süreceğim. Çünkü o, düşündü ve bir ölçü tespit
etti. Kahrolası, nasıl bir ölçü koydu? Yine kahrolası, nasıl bir ölçü koydu?"
(74/Müddessir, 11-20). Bugün
çevremize baktığımızda bu müstağnî ve câhilî tavrın alabildiğine kurumlaştığını
görebiliriz.

Câhiliyye hayatında âile, ataerkil idi. Erkeğe
şavaşan, ganimet getiren; kadına da tüketen olarak bakılırdı. Kadın olmak, utanç
verici bir durumdu. Bu yüzden bazı kabilelerde kız çocukları diri diri toprağa
gömülürdü. Kadının miras hakkı yoktu. Hind gibi istisnâlar hâriç, kadın erkeğin
kölesi durumundaydı (Salih Akdemir, Tarih Boyunca ve Kur'ân-ı Kerim'de Kadın,
İslâmî Araştırmalar Dergisi, c. 5, s. 4, sayfa, 263). Kadınlara verilen "mihr"e,
alım-satım akdi olarak bakılırdı. Mihr'i baba alırdı. Koca mihri verdiği sürece
istediği kadar kadın alabilirdi. Günümüz câhiliyyesinde kadın üretime
katılmaktadır, adı köle veya câriye değildir. Fakat kadından beklenen daha çok,
tüketimi arttırıcı bir fonksiyon yüklenmesidir. Kadim câhiliyyeden kızlar
toprağa gömülerek öldürülürken modern câhiliyyede onu ayakta tutan ruhunu,
erdemini öldürerek, onu sırf bedenden ibâret kabul ediyor. Erdemli insan olmaya
değil; câzip, duyguları tahrik edici olmaya çağırıyor.

Araplarda kocanın karısıyla evlilik ilişkilerini
terk ettiği halde, onu nikâhı altında ve evinde kalmaya mecbur kılan iki âdet
vardı. Bunlardan birisi zıhardı. Koca, karısına "sen bana anamın sırtı gibisin"
derdi. Böylece kadın nikâhtan çıkmaz, ama mullâkta kalırdı. Müfessir ve
râvîlerin görüşlerinden anlaşıldığına göre, onlar bu işi, karısı kız
doğurduğunda öfkelerinden yapıyordu. Karısı, kız doğurduğunda ona çocuğunu
gömmesini emrederlerdi. Gömmezse "sen bana anamın sırtı gibisin (dünya âhiret
bacımsın)" derlerdi (İzzet Derveze, Kur'an'a Göre Hz. Muhammed'in Hayatı,
Yöneliş Y. c. 1, s. 130). Çin'in bazı kesimlerinde kız çocuklarını toprağa gömme
âdeti hâlâ devam etmektedir. Doğum kontrolüne getirilen sıkı kısıtlama ile bebek
doğmadan cinsiyeti öğrenilebildiği için, kız ise kürtajla, doğmadan
öldürülebilmektedir. Bu da nüfus dengesini ciddî bir şekilde bozmaktadır.



Câhiliyye erkekleri için en büyük zevk içki
içmekti. Onlar için şarap tâlihin üstün hediyesiydi. Sürekli içerlerdi.
İstedikleri şarabı içmekle hem övünür, hem de gurur duyarlardı. Şaraba büyük
paralar harcanırdı (T. İzutsu, Kur'an'da Dinî ve Ahlâkî Kavramlar, Pınar Y. s.
79). Abid'in şiirlerinden birisi o dönem ile birlikte âdeta modern câhiyyeyi
tasvir etmektedir: "Ayıkken yıllanmış güzel kokulu şarabın fiyatını yükseltiriz.
Ve zevkini aldığımız zaman, hesabını tutmayız heder olan servetin." (A.g.e., s.
79-80).

Misâfirperverlik, hürriyet aşkı, cesâret,
mertlik vasfılarına önem veren câhiliyye insanı, bir taraftan misâfirine her
türlü ikrâmı yaparken, diğer taraftan yolcuyu çevirip soyuyordu. Tam bir muammâ
içinde olan câhiliyyenin sosyal yapısı, özde kavmiyetçi idi. Kan yoluyla
yakınlık bağı üzerinde binâ edilmiş olan ve bir kişinin haklı ya da haksız olsun
kavimdaşlarından yana olmasını zorunlu kılan o yıkıcı haysiyet duygusu, kişinin
kendi kavmine olan sevgisi, başkalarına dil uzatması, câhiliyyenin kişisel
değerleri ölçmekte kullandıkları nihâî kriterlerdi. Putperestlik devrinde,
kavmiyetçiliği aşan bir "iyi" ölçüsü hiç yok gibi gözükmektedir (A.g.e., s. 88).
Bu sapkın anlayışın modern temsilciliğine örnek olarak Almanya'da Hitler'i,
İtalya'da Mussolini'yi, Arap ülkelerinde de Baas rejimlerini gösterebiliriz.
Câhiliyyenin bu yanı, Türkiye'de "Ne mutlu Türküm diyene!", "Muhtaç olduğun
kudret damarlarındaki asil kanda mevcuttur", "Bir Türk dünyaya bedeldir!"
ifâdelerinde somutlaşmaktadır. Türk'ün Türkten başka dostunun olmadığı, Arap
Müslümanların Türkleri her zaman arkadan vurdukları türünden anlayışlar kadim
câhiliyyenin bölgedeki bu topraklardaki yansımasıdır. Bunun en uç ifâdesi de
"Kâbe Arabın olsun, bize Çankaya yeter" ifadesidir.