Fecir | Konular | Kitaplar

FİRAVUN

FİRAVUN




FİRAVUN

 

 

 

Allah'a
karşı olan kibiri ve büyüklenmesiyle Kuran'da ismi geçen kişilerden bir diğeri
Firavun'dur. Kuran'da insanlara ibret olarak gösterilen Firavun'u sadece -tek
bir kişi olarak- şahsıyla değerlendirmek bu konuyu dar kapsamlı görmemize sebep
olur. Firavun'un Kuran'da anlatılan kıssasını çok yönlü değerlendirmekteki asıl
amaç, ayetlerde bahsi geçen Hz. Musa'nın karşısındaki Firavun'la ilgili bilgi
vermekle beraber, enaniyetli insanlarda yaygın olarak görülen "Firavun
karakteri"nin de tarifini yapmaktır.

Tarihte bu karaktere sahip, bilinen ve
bilinmeyen pek çok insan çıkmıştır. Bu karakter aslında halka da yabancı
değildir. Halk arasında kibiriyle ünlü, azgın kişilere "Firavun gibi" benzetmesi
yakıştırılır.

Şimdi Kuran'da bahsedilen Firavun ve
ailesinin konumuna bakalım :

 

Firavun ailesinin ve onlardan
öncekilerin gidiş tarzı gibi. Onlar Rablerinin ayetlerini yalanladılar; biz de
günahları dolayısıyla onları helak ettik. Firavun ordusunu suda boğduk. Onların
tümü zulmeden kimselerdi. (Enfal Suresi, 54)

 

Firavun'un da ondan önce helak edilen
diğer kavimlerin de ortak özellikleri enaniyet sahibi olmalarıdır. İçlerindeki
büyüklük arzusu Allah'ın elçisini tanımalarını ve ona itaat etmelerini
engellemiştir. Tabii ki bu davranışları hem dünyada hem de ahirette azaba
uğramalarına neden olmuştur. Firavun'un enaniyetini anlatırken hem Kuran'da
bahsedilen kavimlerle, hem tarihteki enaniyetli insanlarla ve hem de günümüzle
bağlantı kurmak, konunun öneminin anlaşılmasına yardımcı olacaktır.

Firavun ve çevresinin Allah'ın
elçisine karşı gösterdikleri tavır, bütün sapkın kavimlerde görülmüştür. Bu
insanları Allah'ı ve elçisini tanımayacak kadar büyük bir kibir kaplamış, öyle
ki bu, elçilerle ve Allah'ın ayetleriyle alay etmeye kadar varmıştır:

 

Andolsun, Biz Musa'yı, Firavun ve onun
'önde gelen çevresine' ayetlerimizle gönderdik. O da dedi ki: 'Gerçekten ben,
alemlerin Rabbinin elçisiyim.' Fakat onlara ayetlerimizle geldiği zaman, bir de
ne görsün, onlar bunlara (alay edip) gülüyorlar. (Zuhruf Suresi, 46-47)

 

Firavun'un en belirgin özelliklerinden
biri de, lideri şeytan gibi zahiri değerlere önem vermiş olmasıdır. Kendi yanlış
ölçüleriyle ve bozuk mantık yapısıyla olayları akılcı değerlendirememiş,
dolayısıyla da Hz. Musa'nın üstünlüğünü kavrayamamıştır. Çünkü ona göre
üstünlüğün ölçüsü dünyevi birtakım değerler (mal, güç, iktidar)dir. Bu bozuk
bakış açısı Kuran'da açıkça tarif edilmiştir:

 

Firavun, kendi kavmi içinde bağırdı:
dedi ki: Ey kavmim, Mısır'ın mülkü ve şu altımda akmakta olan nehirler benim
değil mi? Yine de görmeyecek misiniz? Yoksa ben, şundan daha hayırlı değil miyim
ki, o, aşağı (sınıftan) bir zavallı ve neredeyse (sözü) açıklamadan yoksun olan
(biri)dir. Bu durumda (eğer doğruysa), üzerine altından bilezikler atılmalı ya
da yakınında yer almış vaziyette onunla birlikte melekler gelmeli değil miydi?"
(Zuhruf Suresi, 51-53)

 

Bu ayetlerde dikkat çeken hususları
maddelendirecek olursak, şunları görürüz:

1. Firavun için büyüklük ölçüsü takva
değil, mal ve mülkçe üstün olmaktı. Ayrıca soyluluk da önemliydi.

2. Seçimin Allah'a ait olduğunu
kavrayamadığı için Hz. Musa'nın elçi olarak gönderilmesi ona ağır gelmişti.

3. Hz. Musa'yı kendince küçümsemiş,
aşağı sınıftan olduğunu söylemiş ve konuşma şeklindeki kusuru öne sürmüştü.
Nitekim herkeste kendince küçümsenecek bir yön bulmak, enaniyetli insanların en
belirgin özelliklerindendir. Ancak elbetteki onların bir kişiyi küçük görmesi
ancak o kişinin Allah katındaki değerini, üstünlüğünü ispat edici bir olaydır.

4. Firavun'un ölçüsü mal, mülk ve güç
olduğundan elçi geldiğinde yanında altın bilezikler veya mucize olarak melekler
olmasını beklemişti.

[1]

 





[1] Harun
Yahya, Şeytanın Enaniyeti, Vural Yayınları: