Fecir | Konular | Kitaplar

Güzellik ve Gençlik.

Güzellik ve Gençlik




Güzellik
ve Gençlik

 

Güzellik de nefsin kabarmasına ve
kibirlenmesine yol açan sebeplerden biridir. Pek çok insan dünya hayatının bu en
geçici, en çabuk bozulan süsüne aldanır. Oysa güzellik herşeyden önce kişinin
kendi çabası ile elde edemediği, ancak Allah tarafından kendisine verilen ve her
an alınması da çok kolay olan bir vasıftır.

Herkes bilir ki, güzelliğin
kaybedilmesi çok kolaydır. Halk arasındaki tabirle bunun için "bir kıvılcım
yeter". Yüzde meydana gelebilecek bir yara, yanık ya da vücuttaki bir organın
kaybı güzelliğin bozulması için kafidir. Bu da toplum içinde çok sık
rastladığımız bir durumdur; öyle ki hiç kimse bu tehlikeyi kendinden uzak
göremez.

Bu tehlikelerin hiçbiri insanın başına
gelmese bile güzelliğin, kendisinden asla kaçamayacağı acımasız bir düşmanı
vardır: Yaşlılık. Dünyanın en güzel insanı dahi gün geçtikçe yaşlanır ve bir
süre sonra eski güzelliğinden eser kalmaz. Toplum tarafından tanınan ünlü
kişiler bu konuda büyük bir ibret teşkil ederler. Bunlar, bir dönem için halk
tarafından oldukça beğenilen, hayran olunan, herkesin özendiği ve yerlerinde
olmak için can attığı insanlardır. Ancak zaman içerisinde onlar da Allah'ın
takdirine karşı koyamaz ve yaşlanmaktan kurtulamazlar. Sahip oldukları tüm
serveti ve imkanları kendilerini gençleştirmeye harcasalar dahi bu çabaları,
kaçınılmaz sonu -en iyi ihtimalle- 3-5 sene ertelemekten başka bir işe yaramaz.

Güzellikten ve gençlikten kaynaklanan
enaniyetin lüzumsuzluğunu anlamak için bu örnekler yeterlidir. Ancak çok güzel
bir insanın ölümden sonraki ilk on günde alacağı hale bir göz atmakta da fayda
vardır.

Beden toprağın altına konduktan sonra
hızlı bir parçalanma sürecine girer. Mikroplar faaliyete geçer, karında toplanan
gazlar cesedi şişirir ve bedeni tanınmaz hale getirir. Gazın diyaframa yaptığı
basınçtan dolayı ağızdan ve burundan kanlı köpükler gelmeye başlar. Hem dışta,
hem iç organlarda çürüme başlar ve etrafa tahammül edilemeyecek derecede pis
kokular yayılır. Beyin tamamen çürür. Kemikler bağlantılarından ayrılır ve
iskelet dağılmaya başlar. Sadece kemikler kalıncaya kadar bu hal devam eder.

Her ne kadar düşünmek istemese de, bu
anlatılanlar kaçınılmaz olarak her insanın başına gelecek şeylerdir. Kişi eğer
güzelliğin kendisine ait olduğunu sanıyorsa, arta kalan bu çürümüş bedeni de
sahiplenmelidir. Ancak dünyanın en güzel insanı dahi bundan şiddetle
kaçınacaktır. Çünkü bu çürümüş bedenle insanlara gösteriş yapamayacağı, Rabbine
karşı büyüklenemeyeceği açıktır.

Bazı kişiler ise iddialı bir güzelliğe
sahip olamadıklarından dolayı ezikliğe kapılırlar. Aslında bu da enaniyetin
başka bir türüdür. Çünkü kişi bedenini sahiplenir, güzelliğin kendisinden
kaynaklandığını zanneder ve kendisine verilmemiş bu özelliği bir eksiklik, bir
kusur olarak görür. Doğru olan tavır ise inananların davranışıdır. Müminler
Allah'ın verdiğine razı olurlar ve fiziki özelliklerini ne eziklik ne de
enaniyet konusu yaparlar. Bedenin sahibinin Allah olduğunu bilirler, bununla
denendiklerinin de farkındadırlar. Önemli olan insanın ruhudur, Allah'a olan
samimi yakınlığıdır.

Güzelliğin Allah tarafından
verildiğini bilip O'na şükretmek ve tevazulu olmak en ideal tavırdır. Kaldı ki
sahip oldukları ile şımarmayan, böbürlenmeyen ve herşeyin sahibinin Allah
olduğunun farkında olan bir kişiye Allah, kendi katından bir heybet, sevimlilik
ve nur verebilir. Böylece üzerinde, fiziki anlamda güzel sayılan pek çok
insandan çok daha etkileyici bir hal oluşturabilir.

[1]

 





[1] Harun
Yahya, Şeytanın Enaniyeti, Vural Yayınları: