Fecir | Konular | Kitaplar

Makam, Mevki, İtibar

Makam




Makam,
Mevki, İtibar

 

"Yeryüzünde böbürlenerek yürüme; çünkü
sen ne yeri yarabilirsin, ne dağlara boyca ulaşabilirsin."
(İsra: 17/37)

Mevki sahibi olmak ve bunun getirdiği
itibar, dünya hayatının tuzaklarından biridir. Bundan dolayı insanın kendisini
üstün görmesi ve kibirlenmesi de son derece boş ve anlamsızdır. Çünkü tarih,
mevki sahibi olup yükselen ve çok büyük bir güce sahip iken bir anda bunların
hepsini kaybeden insanların örnekleri ile doludur. Herkes kendi çevresinde bu
tür örneklere şahit olmuştur. Bu örnekleri gördükleri halde mevkiden, makamdan
ya da meslekten dolayı kibirlenenler farkına varamadıkları bir akılsızlık
içindedirler. Çünkü makam veya itibar dünyada kazanılan, dünyada kalacak olan ve
üstelik de sadece belirli insanlar tarafından takdir gören özelliklerdir.
Örneğin, zengin bir adama ancak yanında çalıştırdığı kişiler itibar eder. Ya da
bir devlet adamı ancak ülkesindeki insanlar tarafından takdir görür. Eğer ünlü
bir sanatçı ise ancak eğlendirebildiği kişileri hoşnut edebilir. Tek bir kişinin
tüm dünyadaki insanlar tarafından takdir gördüğünü düşünsek bile -ki bu genelde
rastlanmayan bir durumdur- yine durum değişmez. Sonuçta takdir görebildiği
kişiler sıradan insanlardır ve bu durum kısa süreli ve sonludur.

Dünya üzerinde asla değişmeyen tek
gerçek ise şudur: İster mevki sahibi olsun, ister sıradan biri, ister kral olsun
ister çoban; öldükten sonra aynı toprağın altına gireceklerdir. Kazandıkları
hiçbir şeyin onlara faydası olmayacaktır. Yani kemikleri ile kalakalacaklardır.
Böyle bir ortamda kimsenin mevkisine, mesleğine, gücüne veya güzelliğine
bakılmayacak, sadece dünyada Allah'ın istediği şekilde yaşayıp yaşamadığından
sorulacaktır. Herkesin sonsuz yaşamındaki konumu da, dünyadaki tavırlarına,
Rabbine gönülden boyun eğici olup olmadığına göre belirlenecektir. Kuran'da bu
kişilerden ve ahiretteki durumlarından şöyle bahsedilmiştir:

"Dinlerini bir oyun ve eğlence
edinenleri ve dünya hayatı kendilerini mağrur kılanları bırak. Onunla hatırlat
ki, bir nefis kendi kazandıkları ile helake düşmesin; (böylesinin) Allah'tan
başka ne bir velisi, ne bir şefaatçisi vardır; her türlü fidyeyi verse de kabul
olunmaz. İşte onlar kazandıkları dolayısıyla helake uğrayanlardır; küfre
saptıklarından dolayı onlar için çılgınca kaynar sular ve acıklı bir azap
vardır." (En'am: 6/70)

Ayrıca mevkiden, makamdan dolayı
böbürlenen ve bunları diğer insanlara karşı üstünlük konusu olarak gören kişiler
bunun acısını en çok kendileri çekerler. Zira bu mantıkla bakıldığında herkesten
daha üst, daha iyi mevkide olan biri mutlaka vardır. Sahip olduklarıyla övünen
bu kişiler, kendilerinden makam olarak daha üstün olanların yanında ezilirler.
Bu da utanç verici bir tavırdır.

Konunun diğer bir yönü de, bu kibirli
karakterin sahibine dünyada da hiçbir şey kazandırmadığıdır. Böyle kişiler her
ne kadar çevreleri tarafından yüceltilseler de, gerçekte sevilmeyen, beraber
olunmak istenmeyen insanlardır. Tevazu gösteren insanlar ise, önemli olanın ruh,
akıl ve ahlak olduğunun farkındadırlar. Bu tür özelliklerini gündeme bile
getirmezler. Tevazularından dolayı da insanların gözünde büyürler, daha çok
sevilir ve sayılırlar.[1]

 

 





[1] Harun
Yahya, Şeytanın Enaniyeti, Vural Yayınları: