Fecir | Konular | Kitaplar

Kur'ân-ı Kerim'de Yemin Kavramı

Kur

Kur'ân-ı Kerim'de
Yemin Kavramı

Kur'ân-ı Kerim'de ıstılah anlamıyla yemin etmek
mânâsında "yemin" kelimesi ve türevleri 25 yerde geçer. Yine aynı anlamdaki
"kasem" kelimesi ise 24 yerde kullanılır. Kur'ân-ı Kerim'de 17 sûre yeminle
başlar. Allah Teâlâ, 8 yerde kendi zâtına yemin ederken, iki yerde Kur'an'a, 53
yerde de yarattığı bazı şeylere yemin eder. Bu yemin edilen şeylere bir göz
attığımızda hemen şu ortak özellikler göze çarpar: Bunlar, herkes tarafından
tartışmasız bilinen şeylerdir. Bu denli bilinmesine ve bu kadar önemli olmasına
rağmen insanlar bunları çoğunlukla kanıksamış, doğru yolu bulmakta bize yardımcı
olacak birer âyet oldukları unutulmuştur. Cenâb-ı Allah, bu şekilde, Araplarca
gelişigüzel kullanılan yeminleri, hidâyet unsurunu ön plana çıkararak hem
âyetlerin anlatım özelliğini arttırmış ve hem de "akletmesini" istediği
insanların bu yaratılan şeyler üzerine dikkatini çekmiş oluyordu.

Allah'ın yemin ettikleri boş şeyler değildir. O
yemin edilen şey, daha sonra belirtilenler için şâhittir. Allah, mahlûkattan bir
şeye yemin ettiğinde o şeyin büyüklüğü, kemâli ve hayret vericiliği dolayısıyla
değil; söz konusu meseleyi isbatlamak için yemin edilen şeyin delil olarak ileri
sürüldüğünü anlamaktayız. Her yemin, kendisinden sonraki konuya delil getirmek
içindir.[1]

"Fecre andolsun. On geceye andolsun. Çifte de
teke de andolsun. Gelip geçmekte olan geceye andolsun. Bunların her biri akıl
sahibi için birer yemine değmez mi?
(89/Fecr, 1-5).

"Hayır; yıldızların yerleri üzerine yemin ederim
ki. Bunun ne büyük bir kasem/yemin olduğunu bilir misin?"
(56/Vâkıa, 75-76).

Âyetlerde Allah'ın belirttiği gibi, yeminler boş
yere yapılmadığı gibi, yemin edilenlerin de dikkat çekici şeyler olduğu bizzat
Allah tarafından belirtilir. "Kur'ân-ı Kerim'de kendisine kasem edilen eşya
üzerinde düşünülecek olursa, bunların, kendilerine kasem edilmemiş olsaydı bile,
te'kid edilmesi gereken ve hadd-i zâtında takviye ve isbat edecek nitelikte
bulunan şeyler olduğu görülür.

"Yeminler ve ardından yeminlere bir cevabın
gelmesi, ilk dönem Kur'an sûrelerinin bir özelliğidir. Kur'an; muhâtaplarına,
hiç de yadırgamayacakları, onların yaygın olarak kullandıkları bir üslûp ile
hitap ediyor. Doğadaki somut olgular üzerine yapılan yeminler, uyumlu
kafiyelerle birlikte, âyetlere hârikulâde bir güzellik veriyor. Yemin ile,
vâkıalardaki hikmet ve gerçeklerin doğru olarak görülmesi sağlanıyor. Onlar
hakkındaki yanlış değerlendirmeler gideriliyor. Böylece yemin edilen
vâkıalardaki hikmet ve gerçeklerin tanıklığında, yemin cevabındaki gerçekler ve
hizmetler ortaya konuyor. Başka deyişle, yemindeki vâkıalar gerçek olduğu gibi,
cevaptaki vâkıalar da gerçektir, hikmetlerle doludur."[2]

Yeminlerle başlayan sûrelere baktığımızda yemin
edilen şeyler ile daha sonra gelen konu arasında nâzik bir uyumun olduğu göze
çarpmaktadır.

"Kıyâmet gününe yemin ederim. Kendini kınayan
nefse yemin ederim ki; İnsan, kendisinin kemiklerini bir araya
toplayamayacağımızı sanar, öyle mi? Evet, Bizim onun parmak uçlarını bile aynen
eski haline getirmeye gücümüz yeter. Fakat insan, önündekini (kıyâmeti)
yalanlamak, boyuna kötülük etmek ister de, ‘Kıyâmet günü ne zamanmış?' diye
sorar." (75/Kıyâme, 1-5).

Görüldüğü gibi sûre başında kıyâmete yemin
edilmiştir. Yeminin devamında gelen konu, kıyâmetin gerçekliği üzerine
olmaktadır.

Allah, câhiliyye döneminin yozlaşmış bir anlatım
şekli olan yeminleri, hidâyet içeriğine sahip bir şekle sokarak Kur'an'ın
anlatım üslûbunu güzelleştirmiş ve anlatımını kuvvetlendirmiştir. Ayrıca,
câhiliyye Arabının gelişigüzel kullandığı yeminler daha sonraları bir düzene
sokularak toplumu kaynaştıran bir öge haline getirilmiştir.[3]

Kur'an Allah'ın yeminlerini kasem kökünden bir
fiile veya yemin edatı olan bazı harflerle vermektedir. Bir kabule göre, bazı
sûrelerin başlarında yer alan tüm harfler ve harf grupları kasem, yani yemin
ifade eder. Bu harflere yemin 28 sûrededir. Bunların tümü, sûrelerin
başlangıcında yer alır (Sâd, Nûn, Hâ mîm, Elif lâm mîm, Kaf hâ yâ ayn sâd gibi).

Allah'ın yeminleri, yaradılışı ve oluş
mûcizesini seyredip de bundan bir şey çıkaramayan ve oluşun arkasındaki büyük
şuuru göremeyen insanı bir şok etkisiyle, daha iyi bakmaya itmek için
kullanılıyor. Burada söz konusu olan, bir tür, delilin, bizzat kendini ortaya
sürmesi ve delile delil arama şaşkınlığının kınanmasıdır.

Ahd, misak anlamında yemin, bir niyet ve
kararlılık olayıdır. Kur'an lağv (boşboğazlık, gevezelik, lakırdı) türünden
yemine değer vermez. Allah bu tip yeminler yüzünden insanı sorumlu tutmamaktadır
(bkz. 2/Bakara, 225; 5/Mâide, 89). Bu tip yeminlere, Kur'an'daki terim aynen
korunarak lağv yeminler denir. Allah, adının lağv konusu yapılmasını istemiyor.
Yemin, kişilik ifade eden kararlı söz halinde ağızdan çıktığında ise onun
korunması, gereğinin yerine getirilmesi, insan olmanın onur borcudur (5 Mâide,
89).

Yeminini basit menfaatler yüzünden bozan,
sonsuzluk nasibi olmayan bedbahttır. Çünkü Kur'an, insanı, bir anlamda ahdine
vefâ eden varlık olarak düşünüyor. Yapılmayacak sözün ağızdan çıkması
Yaratıcı'yı öfkelendiren büyük bir sapıklıktır. İnsan, bu sapıklığa bulaşmakla
Allah karşısında çok rezil bir duruma düşüyor (bkz. 3/Âl-i İmrân 77; Saff, 2-3).
Bunun içindir ki, Hz. Peygamber: "Ahde vefâsı olmayanın, imanı da olmaz"
buyurmuştur. Yemini bozmak, ahde vefâsızlık uluslar arası planda vücut
bulduğunda bir savaş gerekçesidir (bkz. 9/Tevbe, 12-13). Bu demektir ki Kur'an,
ahde/antlaşmaya vefâsızlığı insan onuruna, hayata bir tecâvüz saymaktadır.

Kur'an Allah'a yeminlerin urda (engel, bahâne)
yapılmamasını istiyor. Bakara sûresinin 224. âyetinde yer alan beyandan üç sonuç
çıkıyor:

1-
Allah'ı, yeminlerle elde edilmesi gereken menfaatlere âlet etmemek,

2-
İyilik, takvâ ve sulh için de olsa, yemin etme yoluna gitmemek,

3-
Yapılması gereken iyilikleri, icrâsı gereken ödevleri, "benim bunu yapmaya engel
yeminim var" diyerek savsaklamamak, Allah'ın emridir.

Kur'an, yeminlerin iyiliği engelleyen kalkan (cunne)
yapılmasını şiddetle kınıyor ve münâfıklık sayıyor (Mücâdele 16; Münâfıkun 29;
16/Nahl 38; 24/Nûr 53). Kur'an, yeminlerin tahillesini, yani yeminle ortaya
konan problemin çözülmesini emreder. Bu, Allah'ın bir fıtrat emridir (Tahrîm,
2). Yemin tahillesi iki yolla olur:

1-
Yeminin gereğini yerine getirmek,

2-
Gereği yerine getirilmeyen yemin için keffâret ödemek.[4]

"İyi davranmanız, kötülüklerden korunmanız ve
insanlar arasını düzeltmeniz gâyesiyle yeminlerinizi bozmanıza Allah'ı engel
kılmayın. Allah (her şeyi) işitir ve bilir."
(2/Bakara, 224)

"Allah sizi, yeminlerinizdeki kasıtsız
yanılmadan dolayı sorumlu tutmaz. Lâkin kalplerinizin kazandığı şeyler ile (kötü
düşüncelerden) sorumlu tutar. Allah ğafûrdur, halîmdir."
(2/Bakara, 225)

"Kadınlarından uzak kalmaya yemin edenler için,
dört ay beklemek vardır. Eğer (bu müddet içinde onlar kadınlarına) dönerlerse,
şüphesiz Allah bolca bağışlayan ve merhamet edendir (yeminden vazgeçip kadınına
tekrar yaklaşabilir)." (2/Bakara,
226)

"Eğer (yemin edenler dönmeyip kadınlarını)
boşamaya karar verirlerse (ayrılırlar). Biliniz ki, Allah (her şeyi) işitir ve
bilir." (2/Bakara, 227)

"Allah'a karşı verdikleri sözü ve yeminlerini az
bir paraya satanlara gelince, işte bunların âhirette bir payı yoktur. Allah,
kıyâmet günü onlarla konuşmayacak, onlara bakmayacak ve onları
temizlemeyecektir. Onlar için acı bir azap vardır."
(3/Âl-i İmrân, 77)

"...Yeminlerinizin bağladığı kimselere de
paylarını verin. Çünkü Allah her şeyi görmektedir."
(4/Nisâ, 33)

"Allah, kasıtsız olarak ağzınızdan çıkıveren
yeminlerinizden dolayı sizi sorumlu tutmaz, fakat bilerek yaptığınız yeminlerden
dolayı sizi sorumlu tutar. Bunun da keffâreti, ailenize yedirdiğiniz yemeğin
orta hallisinden on fakire yedirmek veya onları giydirmek, yahut da bir köle
âzâd etmektir. Bunları bulamayan üç gün oruç tutmalıdır. Yemin ettiğiniz
takdirde yeminlerinizi koruyun (onlara riâyet edin). Allah size âyetlerini
açıklıyor; umulur ki şükredersiniz."
(5/Mâide, 89)

"Eğer kendilerine bir mûcize gelirse ona mutlaka
inanacaklarına dâir olanca güçleri ile Allah adına yemin ettiler. De ki:
‘Mûcizeler ancak Allah tarafındandır. Ama mûcize geldiğinde de
inanmayacaklarının farkın mısınız?"
(6/En'âm, 109)

‘Şeytan, çirkin yerlerini kendilerine göstermek
için onlara vesvese verdi ve ‘Rabbiniz, sırf melek olursunuz veya ebedî
kalanlardan olursunuz diye sizi bu ağaçtan men etti, başka bir sebepten değil'
dedi. Ve onlara ‘Ben gerçekten size öğüt verenlerdenim' diye yemin etti."
(7/A'râf, 20-21)

"Eğer antlaşmalarından sonra yeminlerini
bozarlar ve dininize saldırırlarsa, küfrün önderlerine karşı savaşın. Çünkü
onların yemin (diye bir şeyleri) yoktur. (Onlara karşı savaşırsanız) umulur ki
küfre son verirler. (Ey mü'minler!) Yaptıkları yeminleri bozan (verdikleri
sözden cayan), Peygamber'i (yurdundan) çıkarmaya kalkışan ve ilk önce size karşı
savaşa başlamış olan bir kavme karşı savaşmayacak mısınız? Yoksa onlardan
korkuyor musunuz? Eğer (gerçek) mü'minler iseniz, korkmanız gereken yalnızca
Allah'tır. Onlarla savaşın ki Allah, sizin ellerinizle onlara azap etsin, onları
rezil etsin, sizi onlara gâlip kılsın ve mü'min toplumun kalplerini
ferahlatsın." (9/Tevbe, 12-14)

"(Yâ Muhammed! Senin hakkında söyledikleri
çirkin sözleri) Söylemediklerine dâir Allah'a yemin ediyorlar. Halbuki o küfür
sözünü elbette söylediler ve müslüman olduktan sonra kâfir oldular.
Başaramadıkları bir şeye (Peygamber'e sûikast yapmaya) da yeltendiler. Ve sırf
Allah ve Rasûlü kendi lutuflarından onları zenginleştirdiği için öc almaya
kalkıştılar. Eğer (münâfıklıktan vazgeçip) tevbe ederlerse onlar için daha
hayırlı olur. Eğer yüz çevirirlerse Allah onları dünyada da, âhirette de acıklı
bir azâba çarptıracaktır. Yeryüzünde onların ne dostu, ne de yardımcısı vardır."
(9/Tevbe, 74)

"Onların (savaştan geri kalan münâfıkların)
yanına döndüğünüz zaman size, kendilerinden (onları cezâlandırmaktan)
vazgeçmeniz için Allah adına yemin edecekler. İşte o zaman onlardan yüz çevirin.
Çünkü onlar murdardır. Kazanmakta olduklarına (kötü işlerine) karşılık ceza
olarak varacakları yer cehennemdir. Onlardan râzı olmanız için size yemin
edecekler. Şayet onlardan râzı olsanız bile Allah fâsıklar topluluğundan asla
râzı olmaz." (9/Tevbe, 95-96)

"(Sefere katılmayanlar arasında) Bir de (mü'minlere)
zarar vermek, (hakkı) inkâr etmek, mü'minlerin arasına tefrika/ayrılık sokmak ve
daha önce Allah ve Rasûlüne karşı savaşmış olan kimseyi gözetlemek için bir
mescid-i dırar (zarar mescidi) kuranlar ve ‘(bununla) iyilikten başka bir şey
niyet etmedik' diye mutlaka yemin edecek olanlar da vardır. Halbuki Allah
onların kesinlikle yalancı olduklarına şâhitlik eder."
(9/Tevbe, 107)

"Rabbine andolsun ki, mutlaka onların hepsini,
yaptıklarından dolayı sorguya çekeceğiz."
(15/Hicr, 92-93)

"(İbrâhim:) ‘Allah'a yemin ederim ki, siz
ayrılıp gittikten sonra putlarınıza bir oyun oynayacağım!' (dedi)."
(21/Enbiyâ, 57)

"Onlar, olanca güçleriyle Allah'a yemin ettiler
ve dediler ki: ‘Allah ölen bir kimseyi tekrar diriltmez.' Aksine! Bu, hak olarak
verdiği bir sözdür. Fakat insanların çoğu bilmez."
(16/Nahl, 38)

"Antlaşma yaptığınız zaman, Allah'ın ahdini
yerine getirin ve Allah'ı üzerinize şâhit tutarak yeminleri pekiştirdikten sonra
bozmayın. Şüphesiz Allah, yapacağınız şeyleri pek iyi bilir. İpliğini sağlamca
büktükten sonra, çözüp bozan (kadın) gibi olmayın. Bir toplum diğer bir
toplumdan (sayıca ve malca) daha çok olduğu için yeminlerinizi, aranızda bir
fesat âleti edinmeyin. Çünkü Allah, bununla sizi imtihan etmektedir. Hakkında
ihtilâfa düşmekte olduğunu şeyi, Kıyâmet gününde mutlaka size açıklayacaktır."
(16/Nahl, 91-92)

"Yeminlerinizi aranızda fesâda âlet edinmeyin,
aksi halde bir ayak, (İslâm'da) sebat etmişken, kayar da, bu kayma sonunda
insanları Allah yolundan alıkoymanız sebebiyle (dünyada) kötü azâbı tadarsınız.
(Ayrıca) Sizin için (âhirette de) büyük azap vardır. Allah'ın ahdini az bir
karşılığa değişmeyin. Şayet anlayan kimseler iseniz, şüphesiz Allah katında olan
(sevap) sizin için daha hayırlıdır."
(16/Nahl, 94-95)

"İçinizden fazîletli ve servet sahibi kimseler
akrabaya, yoksullara, Allah yolunda hicret edenlere (mallarından)
vermeyeceklerine yemin etmesinler, bağışlasınlar, ferâgat göstersinler. Allah'ın
sizi bağışlamasını arzulamaz mısınız? Allah çok bağışlayandır, çok
merhametlidir." (24/Nûr, 22)

"(Münâfıklar,) Sen hakikaten kendilerine
emrettiğin takdirde mutlaka (savaşa) çıkacaklarına dâir, en ağır yeminleri ile
Allah'a yemin ettiler. De ki: ‘Yemin etmeyin. İtaatiniz mâlûmdur! Bilin ki
Allah, yaptıklarınızdan haberdardır."
(24/Nûr, 53)

"Allah'a yemin ederek birbirlerine şöyle
dediler: ‘Gece ona ve âilesine baskın yapalım (hepsini öldürelim); sonra da
velîlisine, ‘Biz o âilenin yok edilişi sırasında orada değildik, inanın ki doğru
söylüyoruz' diyelim. Onlar böyle bir tuzak kurdular. Biz de kendileri farkında
olmadan, onların planlarını alt üst ettik."
(27/Neml, 49)

"Kıyâmet koptuğu gün, günahkârlar, (dünyada)
ancak pek kısa bir süre kaldıklarına yemin ederler. İşte onlar, (dünyada da
haktan) böyle döndürülüyorlardı."
(30/Rûm, 55)

"Bütün güçleriyle yemin ederek ‘eğer kendilerine
bir uyarıcı (peygamber) gelirse, herhangi bir ümmetten/toplumdan daha çok doğru
yolda olacaklarına dâir Allah'a yemin etmişlerdi. Fakat kendilerine uyarıcı
gelince bu, onların haktan uzaklaşmalarından başka bir şeyi arttırmadı."
(35/Fâtır, 42)

"Eline bir demet sap al da, onunla vur; yeminini
bozma' (dedik). Gerçekten Biz Eyyûb'u sabırlı (bir kul) bulmuştuk. O, ne iyi
kuldu, daima Allah'a yönelirdi." (38/Sâd,
44)

"Allah'ın kendilerine gazap ettiği bir topluluğu
dost edinenleri görmedin mi? Onlar ne sizdendirler, ne de onlardan. Bilerek
yalan yere yemin ediyorlar. Allah onlara çetin bir azap hazırlamıştır. Gerçekten
onların yaptıkları şey çok kötüdür! Onlar yeminlerini kalkan yapıp Allah'ın
yolundan alıkoydular. İşte onlara küçük düşürücü bir azap vardır. Onların
malları da, oğulları da, Allah'a karşı kendilerine bir fayda vermez. Onlar
cehennem ehlidirler. Orada ebedî kalacaklardır. Allah onların hepsini yeniden
dirilteceği gün, dünyada size yemin ettikleri gibi, O'na da yemin ederler.
Kendilerinin bir şey üzerinde olduklarını sanırlar. İyi bilin ki onlar gerçekten
yalancıdırlar." (58/Mücâdele, 14-18)

"Münâfıklar sana geldiklerinde ‘şehâdet/şâhitlik
ederiz ki sen Allah'ın peygamberisin' derler. Allah da bilir ki sen elbette,
kendisinin peygamberisin. Allah hiç şüphesiz münâfıkların yalancı olduklarına
şâhitlik eder. Çünkü onlar yeminlerini kalkan yapıp insanları Allah'ın yolundan
saptırdılar. Gerçekten onların yaptıkları ne kötüdür!"
(63/Münâfıkûn, 1-2)

"Allah, yeminlerinizi çözmenizi size meşrû
kılmıştır. Allah sizin yardımcınızdır. O, bilen, her şeyi hikmetle idâre
edendir." (66/Tahrîm, 2)

"Alabildiğine yemin eden, aşağılık, daima kusur
arayıp kınayan, durmadan lâf götürüp getiren, iyiliği hep engelleyen, mütecâviz,
günaha dadanmış, kaba ve haşin, bütün bunlardan sonra bir de soysuzlukla
damgalanmış kimselerden hiçbirine mal ve oğulları vardır diye sakın itaat etme
(boyun eğme, ilgi duyma)." (68/Kalem,
10-14)

"Yoksa, ‘Ne hükmederseniz mutlaka sizindir' diye
sizin lehinize olarak tarafımızdan verilmiş Kıyâmet gününe kadar geçerli
yeminler, kesin sözler mi var?"
(68/Kalem, 39)



[1]
Mevdûdi, Tefhîmu'l Kur'an, c. VII, s. 22

[2]
M. Yaşar Soyalan, Leyl Sûresi, Kalem, sayı 6, Ankara, 1988

[3]
Cengiz Duman, Haksöz, sayı ı 44, Kasım 94

[4]
Kur'an'ın Temel Kavramları, s. 633