Fecir | Konular | Kitaplar

Lağv Yemin

Lağv Yemin




Lağv Yemin:

 

Lağ yemini Hanefilere göre-yanlışlıkla edilen,
yani sahibinin söylediği sözün hakikat dışı olduğu halde, doğru olduğunu
zannederek ettiği yemindir. Bu yemin de hem geçmiş ve hem de şimdiki zamanla
ilgili olabilir. Meselâ borcunu ödemediği halde, ödediğini zannederek, veya
cebinde para olduğu halde olmadığını zannederek yemin eden kişinin ettiği yemin,
lağv yemindir (Kâsânî, a.g.e" III, 17; Merginânî, a.g.e., II, 72; Mevsılî,
a.g.e., IV, 46). Hanefîlerin bu anlayışı bir çok sahabe ve tabiinden
nakledilmiştir (bkz. Zeylâi, Nasbu'r-Râye, III, 293).

Şâfiîlere göre lağv yemini, konuşma esnasında
kasıt olmadan insanın ağzından çıkan "hayır vallahi, evet vallahi" gibi
yeminlerdir (Şirbinî, a.g.e., IV, 324, 325). Lağv yemininin bu şekildeki izahı
Hz. Âişe tarafından Hz. Peygamber'den nakledilmiştir (Buhârî, Eyman,15; Ebû
Dâvud, Eyman, 6).

Hz. Peygamber'den lağv yemini için başka izahlar
da rivâyet edilmiştir. Meselâ bir hadiste: "Âtıcıların yemini lağvdır, onun için
keffaret yoktur" buyurmuştur (Heytemî, Mecmua'z-Zevaid, IV, 185).

Alimler kendi anladıkları lağv yemininden dolayı
günah ve keffaret olmadığında hemfikirdirler. Çünkü Allah (c.c) lağv yemininden
dolayı kulunun muaheze edilmeyeceğini bildirmiştir (Mâide, 5/89).

Şâfiiler, Hanefilerin lağv yemini dedikleri
yeminleri bu grup içinde kabul etmedikleri için, doğru zannedilerek edilen
yeminlerden dolayı da kefaretin gerekli olduğu kanaatindedirler.

Mün'akıde yemini:

Mün'akide yemini bir şeyi yapmak veya yapmamak
için edilen yemindir. Bu yemin gelecek ile ilgilidir. Bir kimsenin "yarın falan
yere gideceğine" veya "falan kişiyle bir daha konuşmayacağına" yemin etmesi bu
kabildendir.

Mün'akide yemini kendi arasında, mürsel,
muvakkat ve fevr olmak üzere üçe ayrılır.

1- Mürsel yemin: Bir fiili yapıp yapmamayı
zamana bağlamadan edilen yemindir. Meselâ, bir işi yapacağına yemin eden ama
bunu zamana bağlamayan kişinin ettiği yemin mürseldir. Ölüm anına kadar ettiği
şeyi yapıp yemininden kurtulabilir. Belirli bir sürenin geçmesi ile yemini
bozmuş sayılmaz.

Bu yemine "mutlak yemin" de denilir.

2- Muvakkat yemin: Bir zamana bağlı olarak
edilen yemindir. Bu yemin, filin bağlandığı zamanla kayıtlıdır. Zamanın dolması
ile yeminin hükmü sona erer. Meselâ bir meyveyi üç gün yetmeyeceğine yemin eden
kişi, üç gün dolduktan sonra o meyveyi yese yeminini bozmuş sayılmaz.

Belirli bir süre içinde bir şeye yapmaya yemin
eden kişi o kişi ön gördüğü süre içinde yaparsa yemininden kurtulmuş olur. O
süre içinde yapmazsa, daha sonra yapsa bile yeminini bozmuştur; keffaret ödemesi
gerekir. Şayet yemin eden kişi süre dolmadan ölürse, Ebû Hanife ve Muhammed'e
göre yeminini bozmuş olmaz. Ebû Yusuf'a göre bozmuş olur.

Bu yemine "mukayyed yemin" de denilir.

3- Fevr yemin: Bir sebebe bağlı olarak edilen
yemindir. Başka deyişle; kendisi ile gelecek değil şimdiki zaman kasdedildiğine
karineler bulunan yemindir. Bir soruya cevap verirken edilen yemin bu
kabildendir. Meselâ yemek yiyenlerin yanlarına gelen birisine "buyur ye"
demelerine karşılık onun "vallahi yemem" demesi fevr yeminidir. Gelecekle değil
o anla ilgilidir. Dolayısıyla daha sonra bir şey yemesi ile yeminini bozmuş
olmaz (Tahânevî, Keşşafu Istılahâti'l-Fünûn, II, 1549, 1550; Muhammed Ravas
Kal'acî, Hamid Sadık Kuneybî, Mu'cemu Lüğâti'l-Fukahâ, 514).

Mün'akide yemininde yeminin gereğini yapmaya
berr, yapmamaya bârr, yemini bozmaya hins, bozana da hânis denilir. Bu türden
bir yeminin gereğini yapan kişi yemininden kurtulmuş olur. Yemininde hânis olan
kişiye ise keffaret gerekir. Yeminde aslolan ona sadakat göstermektir. Ancak bu,
yemin edilen şeyin dinî hükmüne göre farklılık gösterebilir. Onun için yemine
sadakat gösterme konusunu alimler beş grupta ele almışlardır:

1- Uyulması vacip olan yeminler: Farz olan bir
ibadeti yapmak veya masum bir insanı ölümden kurtarmak, ya da bir haramı terk
etmek için yapılan yeminleri yerine getirmek farzdır. Çünkü Hz. Peygamber
(s.a.v) "Âllah'a itaat etmek üzere yemin eden kişi itaat etsin" buyurmuştur. Bu
kabilden olan bir yeminin gereğini yerine getirmeyen kişi günahkar olmuştur;
tevbe ve istiğfar etmesi icab eder, ayrıca yemin keffareti ödemesi gerekir.

2- Edilmesi haram, uyulmaması cevap olan
yeminler:

Bir farzı terk etmek veya bir haramı işlemek
için yemin etmek haram bir yemindir, bozulması farzdır. Dolayısıyla, meselâ ana
babası ile konuşmamaya yemin eden kişi, onlarla konuşacak, yani yeminini bozacak
ama yemin keffareti ödeyecektir. Ayrıca haram birşeyi yapmaya yemin ettiği için
tevbe istiğfar edecektir. Hz. Peygamber; Bir şeye yemin edip de, başkasını daha
hayırlı gören kişi yemininden dolayı keffaret ödesin, sonra da o hayırlı olan
şeyi yapsın"buyurmuştur (Nesâî, Eyman, 41; Ebû Dâvud, Eyman, 12).

Bir başka hadiste de şöyle buyurulmuştur: "Rabbe
isyanda, sılayı rahmi kesmekte ve mâlik olmadığın şeyde sana yemin de, nezir de
yoktur" (Ebû Davud Eyman, 12; Nesâi, Eyman, 17; İbn Mâce, Keffaret, 8; Ahmed b.
Hanbel, II, 185, 202).

Şâ'bî'ye göre haram bir fiili işlemek üzere
yemin eden kişi yeminini bozar, yani o haramı işlemez. Ayrıca keffaret ödemesine
de gerek yoktur. Çünkü Hz. Peygamber kişinin haramı işlememesinin yeminine
keffaret olduğunu söylemiştir (Ebû Davud, Eyman, 12).

Hanefiler mün'akide yemininden dolayı kulların
sorumlu tutulacağı bildiren âyetin zahirine dayanmaktadırlar (Mâide, 89).

3- Uyulması mendup olan yeminler: Bir maslahata
müteallik olan yeminlerdir.

Yapılması mendup olan bir fiili işlemek için
edilen bir yemine uymak da menduptur. Böyle bir yeminin bozulması mekruhtur,
keffaret gerekir.

4- Mübah olan yeminler:

Mübah olan bir işi yapmak veya yapmamak, ya da
doğru olan bir haber üzerine yemin etmek mübahtır. Böyle bir yeminin bozulması
efdaldir. Bozulursa keffaret gerekir.

5- Mekruh olan yeminler:

Mekruh olan bir fiili işlemek veya mendubu
terketmek için yemin etmek mekruhtur. Alış veriş esnasında yemin etmek de
mekruhtur. Böyle bir yeminin bozulup keffaret ödenmesi efdaldir. Yemine sadakat
ise mekruhtur (Kâsânî, a.g.e., III, 17, 18; İbn Kudâme, el Muğnî, II, 167;
Necati Yeniel-Hüseyin Kayapınar, Süneni Ebû Davud Terceme ve Şerhi, XII, 236).

Hanefî ve Malikilere göre unutarak, hataen,
ikrah yoluyla ve yemin kasdı olmadan edilen yeminler mûteberdir. Çünkü yukarıda
işaret edilen ayet mutlaktır. Yeminin kasda dayanıp dayanmaması konusunda bir
kayıt mevcut değildir. Ayrıca Hz. Peygamber (s.a.v) bir hadisinde; yemin, talak
ve nikahın ciddisinin de, ciddi sanıldığını haber vermişlerdir (Ebu Davud,
Talak; 9; Tirmizi, Talak, 9; İbn Mâce, Talak, 13; Kâsânî, a.g.e., III,18; Vehbe
ez-Zühaylî, el-Fıkhu'l-İslâmî ve Edilletuhû, III, 367).

Şâfiî ve Hanbelîlere göre yeminini unutarak
bozan kişi, yemininde hânis sayılmaz. Dolayısıyla kendisine keffaret icab etmez.
Delilleri, kulların hataen yaptıklarından dolayı günah olmadığını bildiren
ayetle (Ahzab, 5) Müslümanların hatâen, unutarak ve ikrah yoluyla
işlediklerinden dolayı sorumlu tutulmayacaklarını bildiren hadistir (İbn Mâce,
Talak, 16).

İkrah yoluyla yeminini bozan kişi, Ebû Hanife ve
Mâlik'e göre keffaret öder; Ahmed b. Hanbel 'e göre ödemez. İmam Şâfiî'den ise
bu konuda iki ayrı görüş nakledilmiştir (İbn Kudâme, a.g.e., XI, 177, 178).

Yemin edildikten sonra hemen peşinden "inşallah"
denilirse, bozulması halinde keffaret gerekmez. Çünkü Hz. Peygamber (s.a.v)
"Yemin edip de istisna eden (İnşallah diyen) isterse, döner,isterse yemini
bozmadan terk eder" buyurmuştur (Ebû Davud, Eyman, 9; Nesâî, Eyman,18; Ahmed b.
Hanbel, II, 6, 49). Ancak bu hükmün geçerliliği yeminle "inşallah" demenin
arasında konuşulmamasına veya konuşacak kadar susulmamasına bağlıdır.

İbn Kudame'nin bildirdiğine göre "inşallah"
denildiğinde kefaretin gerekmeyeceğinde dön mezhep müttefiktir (İbn Kudâme,
a.g.e., XI, 227).