Fecir | Konular | Kitaplar

Sıla-i Rahme Teşvik Eder; Akrabaya Vermeyi, Onları Gözetmeyi Hatırlatır

m

m- Sıla-i Rahme
Teşvik Eder; Akrabaya Vermeyi, Onları Gözetmeyi Hatırlatır.

İnsanların sevgi ve muhabbetini
kazandırır. Zenginle fakir arasında kin, nefret ve kıskançlığı gidererek,
birbirlerine sevgi bağı oluşturur.
Mü'minler, bilirler ki, sahip
bulundukları şeylerin yaratıcısı kendileri değildir. Bunlar rızık olarak Allah
tarafından kendilerine bahşedilen bir ikramdan ibarettir. İşte bu itiraf ve şuur
neticesinde mü'minler, fakir ve zayıf kimselere karşı iyilik ve ikram kapılarını
açarlar. Bu kapıların açılması, kulların birbirine karşı kardeşlik duygusunu,
insanlık şuurunu ve beşerî tesanüdü meydana getirir. Bu sıfatların kıymet ve
ehemmiyeti insandaki cimriliğin ve egoistliğin zâil olup yerini iyiliğe,
cömertliğe terketmesiyle meydana çıkar. Aynı zamanda bu sıfatlar, hayatı çatışma
ve ihtiraslardan uzaklaştırıp sevgi ve yardımlaşmaya sevkeder. Zayıf ve
çaresizlere tam bir emniyet sağlayarak onlara vahşet ve hırs pençeleri arasında
değil; kalplerde, gönüllerde yaşadıklarını hissettirir. İnfak; zekâtı, sadakayı
ve hayır yolda verilen her yardımı içine alan bir ifadedir. Zekât, infakın
ihtiva ettiği umumilikten bir cüzdür. Peygamberimiz: "Malda zekâttan başka da
hak vardır." (Tirmizî) buyuruyor.
Bir toplumda zenginlerin ve
fakirlerin bulunması doğaldır. Doğal olmayan, bunların birbirlerinin haklarını
gözetmemesi ve sosyo ekonomik açıdan bir bakıma sünnetullah denilebilecek bu
durumun toplumda gerilim ve gerginlik sebebi olmasıdır. Bunun için de hem zengin
ve fakir arasındaki ekonomik düzey farkının uçuruma dönüşmemesi, yani zenginin
daha zengin; fakirin daha fakir olmasının engellenmesi, hem de bu yüzden
gerçekleşmesi muhtemel olan bu duygusal gerilimin önlenmesi gerekir. Kur'an-ı
Kerim'de sosyal gerilimin, müstaz'af - müstekbir ikileminin engellenme yolları
belirtilmektedir. Kur'an'da cennet ehli muttakiler tanıtılırken
"...Mallarında muhtaç ve mahrumların hakkı vardır." (51/Zâriyât, 19)
buyurulur. Namaz kılan ve namazlarında devamlı olanların eline mal geçip zengin
olunca pintileşen kimseler gibi olmadıkları belirtilerek "Bunlar, sahip
oldukları mallarda muhtaç ve mahrumların belli bir hakkı bulunduğunu unutmazlar"
(70/Meâric, 22-25) buyurulmuştur.
Bu düzenleme aynı zamanda bunun
işleyişinde son derece önemli insanî meziyetlere, psikolojik faktörlere de
işaret ediyor. Bakara 263 ve 264. ayetlerden anlaşıldığına göre; zengin,
verirken gönülsüz davranmayacak, başa kakmayacak, aynı şekilde fakir de alırken
ezilmeyecek, her türlü meşrû sebebe yapıştığı halde, gücü geçinnmeye
yetmediğinden mahcûbiyet duyması gerekmeyecek. Çünkü, biri borcunu ödüyor,
diğeri hakkını alıyor, alacağını tahsil ediyor. (Tabii, fakir bu konuyu istismar
etmeyecek; bedavacı ve asalak olmayacak, kendi eliyle kazandığı maldan daha
lezzetli bir yiyeceğin olmayacağı bilincinde olacaktır.) Başa kakma ve
mahcubiyet için hiçbir neden kalmıyor. Bu düzenleme, bir anlamda toplumsal
gerilim sigortası görevi görür.