Fecir | Konular | Kitaplar

Zekât, Dünya ve Âhiret Uçurumları Üzerindeki Bir Köprüdür

r




r- Zekât, Dünya ve
Âhiret Uçurumları Üzerindeki Bir Köprüdür

 
"Zekât, İslam'ın
köprüsüdür." (Kütüb-i Sitte, cilt 7, s. 322) Zekât, İslâm'ın bir geçididir.
Dinin iman ile temeli atılıp, namaz ile direği dikildikten sonra, geçilecek
mühim bir geçidi vardır ki, zekât işte o geçidi geçirecek bir köprü olmak üzere
kurulacaktır. Çünkü dünya ve ahirette korunmak için yapılacak olan görkemli
İslâm binasının, dünyadaki  "dâru'l-İslam" (İslam yurdu), ahiretteki "dâru's-selâm"
(esenlik yurdu)ın yapımı için birtakım malî masrafları vardır ki, bunlar malî
ibadetler ile yapılacaktır ve bunun en zarurisini de zekât teşkil eder. Zira
"Ancak sana ibadet ederiz ve ancak senden yardım dileriz" (1/Fâtiha, 5) diye
bir tevhid üslubu içinde sadece Allah'a kulluk etmek ve kardeş topluluk ile
namaz kılabilmek için safları doğrultmak ve o saflarda bir eşitlik duygusu ile
devamlı bir şekilde bulunmak gereklidir. Bu ise, o toplum içinde günlük azıkla
yetinme durumunda olan kimselerin kalmaması ile mümkün olur.
Bir aç ile tokun bir safta
kurşunla kenetlenmiş binalar gibi, bir sevgi ve kardeşlik duygusuyla biri
diğerine kalben perçinlenmesi kabil değildir. Şu halde cemaatin hakiki bir
ibadet birliği içinde olması, gerçekten fakir ve kimsesiz olanların gözetilmesi
ve çalışabileceklerin çalıştırılması için ilk önce zekât ve fıtır sadakaları
ile, zenginlerle fakirler arasındaki uçurumu kapatarak bir sevgi bağının
kurulması, hem de hepsinin mevlâsı (efendisi) Allah Teala olduğunu bildiren bir
duygu ve iman ile kurulması büyük bir görevdir. Bu görevin, bu niyetle
yapılmasında müslüman artık yalnızlığında beşerî bayağılıktan silkinecek,
Allah'ın bir memuru ve emanetçisi olma rütbesini kazanacak ve elindeki malın,
Allah'ın malı olduğunu ve kendisinin onu muhtaç olan Allah'ın kullarına
ulaştırmaya görevli bulunduğunu anlayarak:  "Al kardeşim, bu benim değil; senin
hakkındır, bende bir emanettir, ben sana Allah Teala'nın gönderdiği şu çıkını,
postalanmış koliyi teslim etmeye görevlendirmiş bir dağıtıcıyım"  diyerek, aynı
şekilde alçak gönüllülüğü ile fakirin, sabırlı fakirin hakkını vererek kalbini
okşayacak ve bununla o topluluğun mümkün olduğu kadar açıklarını kapatacaktır.

İşte Kitap ve Sünnetin
araştırılmasına göre, Fıkıh Usulü ve Fıkıh'a ait kitaplarımızın zekât görüşü
özet olarak budur. Bu şekilde zekât; müslümanı, beşerî düşüklüklerden ilahî
vekilliğe geçiren bir köprüdür. Namaz, hayat kademelerinden ilahî huzura
çıkaran  bir  mi'raç  olduğu  gibi,  zekât da  o mi'raçta  alınan bir ilahî
görevin köprüsüdür. Ve her müslüman, bu köprüyü yapıp geçmeye, yani zekât vermek
için helâl mal kazanıp zekât verecek dereceye çıkmaya çalışacak ve henüz verecek
halde değilse, en az onun  yüksekliğine  iman ile dolu olacaktır. Yani
müslümanın gözü, zekât almaya değil; zekât vermeye dönük bulunacak ve ancak
çaresiz kaldığı zaman zekât ve sadaka alabilecek ve tersi durumda aldığının
haram olduğunu unutmayacaktır. Bu şekilde kurulan İslâm toplumunun namazında ne
büyük bir birlik kuvveti bulunacağı ve bunların o görkemli İslâm binasını
tamamlamak ve bitirmek için nasıl bir aşk ve şevkle çalışmaya atılacakları
düşünülürse, İslâm dininin esasındaki yükseklik ve bu âyetlerle o muttakilere
verilen övme değerinin önemi derhal anlaşılır.